20 Mayıs 2012 Pazar

BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ İÇİN YENİ DÖNEM ÖNERİLERİ VE UYARILARI-2.KISIM


Beşiktaş'ın yeni yönetimin önderliğinde gerçekten yeni ve gerçekten düzgün işleyen,başarılı bir döneme imza atması dileğiyle bir takım önemli noktalara parmak basmaya çalışılan yazının 2. kısmında futbol takımıyla ilgili görüşlerimizi belirtelim.
Futbol takımıyla ilgili sıkıntılar maddi olarak kontrol edilemeyen bir takımın ruhunu, hedefini kaybetmesi ve birbirini bütünlemeyen karakter ve becerilerdeki oyuncuların taktiksel manada da ortaya bir şey koyamamasıydı.
Bugün futbol takımının ilk olarak ihtiyacı olan şey organizasyondur.
Benim çatı tabir ettiğim bir ekip kurulmalı. İdari anlamda Tahir Kıran, gönüllü idareci kimliğiyle İbrahim Altınsay ve futbolla,Beşiktaş'la bütünleşmiş bir isim olması sebebiyle (ve de genç oyuncuları iyi analiz eden, Gençlerbirliği, Ankaragücü gibi takımlarda pek çoğu şöhret olan Türk isimleri A takımda ilk olarak oynatan isimdir kendisi) Samet Aybaba organizayonu kurup,yönetmekle görevli isimler olacak. Takımı ve altyapıyı onlar idare edecek,denetleyecek,geliştirecek ve düzenli olarak yönetim kuruluna rapor verecek. Gerekli açıklamaları da onlar yapacak. Sözleşme imzalama,yenileme işleri de bu ekipten sorulacak.
Bu ekibin merkez olduğu ve kulüple yarı profesyonel sözleşme imzalayacak SCOUTlarla anlaşılacak. Beşiktaş'ın İskandinavya'dan,Güney Amerika'ya, Afrika'dan ,Avrupa'ya kadar pek çok coğrafyada yaşayan eski oyuncuları mevcut bu oyuncularla sözleşmeler imzalanarak düzenli rapor istenecek ve bu üç kişilik çatı ekip raporlarda yer alan önemli yetenekleri izleyecek.
Bu organizasyona bağlı olarak teknik direktör seçimi çok önemli olacak...
Şahsım adına, Türkiye'de bir teknik direktörün, taktik bilgisi, becerisi, liderliği ve maçı iyi okuyan, takımı doğru çalıştıran biri olması gibi özelllikleri yanısıra medya ilişkilerinde ve taraftarla dialogunda da iyi ve yönlendirici olması gerektiği inancındayım, bunun yanısıra oyuncularının saha dışı sorunlarını da çözebilen bir isim olması gerekir Türkiye'De başarılı olmak isteyen bir teknik direktörün. Dolayısıyla bu alanda zaten kendini ispat etmiş olan ve kısa vadede pek çok saha içi ve dışı sorunu çözüverecek iki önerim var : MUSTAFA DENİZLİ VE MİRCEA LUCESCU.
Mircea Lucescu'nun Shakthar'ı bırakmayacağını biliyoruz , bu durumda Mustafa Denizli, Şenol Güneş'li Trabzon, Fatih Terim'li Galatasaray yanında Beşiktaş'a da önemli bir kazanç sağlayacaktır,denge olacaktır. Mustafa Denizli'de eğer kişisel olarak bu ciddi organizasyonun içinde yer almak isterse ve o da ''takım oyunu '' oynarsa üstte saydığım çatı altında uzun süre çalışmayı ve sonunda da o çatının bir parçası olmak üzere saha kenarı futbol hayatını noktalamayı kabul edebilir.
Bana kalırsa tek teknik direktör adayı Mustafa Denizli olmalı.
Ancak diğer teknik direktör adaylarım şunlar :
1- ANDRE VİLLAS-BOAS
2- JOACHİM LÖW
3- BİELSA

Beşiktaş'ın artık teknik ekip hususunda da istikrar yakalama zamanı geldi.
Büyük kulüplerin tamamında artık kaleci,defans , ortasaha(kanat oyuncularına da ayrı olabiliyor) ve hücum oyuncuları için ayrı ayrı hocalar görevlendiriliyor. Beşiktaş'ın geleneğinden haberdar, sorumluluk alabilecek eski ve büyük oyuncuların bu takıma sözleşmeleri bireysel olmak üzere katılma zamanı geldi. Recep Çetin, Gökhan Keskin, İbrahim Üzülmez ve daha pek çok yerli - yabancı isim istikrarlı ve başarılı bir ekip olmak için biraraya getirilmeli.
Bu isimlere değinmişken altyapı takımlarının yeniden organize edilip, başlarına da BEŞİKTAŞ'IN NE OLDUĞUNU çok iyi bilen isimlerce yönetilme zamanı geldi. Feyyaz Uçar'ın ümit milli takımların başında olduğu, Metin Tekin'in yılllarca milli takımlarda çalıştığı günümüzde Beşiktaş'ın sağlam,sağlıklı ve istikrarlı hocalar ve ekiplerle, A takımla uyumlu bir altyapı organizasyonu gerçekleştirememesi düşünülemez.Beşiktaş'ın Türkiye'nin bütün büyük şehirlerinde bütün sene eğitim veren altyapı okulları olmalı. Bu okullar İstanbul'da tesis olarak yeniden elden geçirilmesi, modernleştirilmesi ve Beşiktaş'a yakışır hale getirilmesi gereken, çocukalara Beşiktaşlılık ruhunun aşılanacağı ANA OKULUN altında bir statüde yer almalı ve büyük illerden , önemli bölgesel merkezlerden geçip gelen bu oyuncular İstanbul'daki ANA OKULDA bu formayı taşıyıp taşıyamayacaklarını A2 liginde oynayarak göstermelidirler.Buna benzer okullar zaman içinde Türkiye dışında da açılmalı, hatta o ülkelerde amatör kulüpler kurulmalı.
Mevcut ekipte kiralık oyuncuların tamamamı gitmelidir.
Portekizli oyunculardan Fernandes dışındakiler gönderilmelidir.Fernandes'e de 10 milyon euro üzerindeki teklifler de ciddi şekilde değerlendirmeye alınmalıdır.
Aurelio, Ekrem,Mehmet Akyüz, Holosko ile yollar ayrılmalıdır.
Tomas Sivok'un sözleşmesi bitiyor olduğu için muhtemelen takımdan ayrılacak.
Takımın en önemli eksikleri :
1-defans ortası için taktiksel olgunluğa sahip, top ile arası iyi bir stoper
2- Sağ ve sol bek mevkileri için önemli isimler
3-Orta sahanın ortasına mutlaka gerekli bir yerli önlibero ve Fernandes'in ayrılması durumunda oyun kurucu bir ortasaha oyuncusu
4- Sağ ve sol kanatlara çalışkan, asist özellikleri ve skora da katkı yapma özellikleri olan ofansif kanat oyuncuları.
5- Skorer bir santrfor. (Fizik kalitesi yüksek olmalı.)
Bütün bu eksiklerin yanı sıra ihtiyaç olan çalışkan oyuncular, Beşiktaş'ın değerini bilen oyuncular , Beşiktaş'ta oynamaktan keyif alan oyuncular ve kazanmak , uzun maratonda ayakta kalmak için hem kendilerini hem takım arkadaşlarını motive edebilecek oyuncular.
Oyuncu önerilerimi hem kulübün mali durumu sebebiyle hem de çok geniş bir yelpazeyi sınırlandırmak ve bu yazıyı çok uzatmamak adına kontratı bu yaz sona erecek oyunculardan seçerek yapacağım.
SAĞ BEK :
BOSİNGWA- CHELSEA 29 YAŞINDA- TEK EKSİSİ MENAJERLİK ŞİRKETİ
ZDENEK GRYGERA- FULHAM 32 YAŞINDA
FRANÇOİS CLERC- NİCE 29 YAŞINDA
MİGUEL- VALENCİA 32 YAŞINDA
VE KONTRATI BİTMEMİŞ OLMASINA RAĞMEN KULÜPLERİNDE ARADIĞINI BULAMAYAN CORLUKA
STOPER:
CHİVU - İNTER 31 YAŞINDA - BEŞİKTAŞ'IN ARADIĞI KAN, SOL BEK DE OYNAR, AYAĞINA HAKİM.
MADURO- VALENCİA 27 YAŞINDA
CACERES- JUVENTUS 27 YAŞINDA
ZAT KNİGHT-BOLTON 32 YAŞINDA
BRENO- BAYERN MÜNİH 22 YAŞINDA
SERVET ÇETİN - YERLİ OYUNCU PAZARINDA DEĞERLENDİRİLMESİ ŞART BİR İSİM.
SOL BEK:
OLMAZSA OLMAZ BİR İSİM, YERLİ PAZARDA PEŞİNE DÜŞÜLMESİ,RİSK ALINMASI GEREKEN TEK İSİM : HASAN ALİ KALDIRIM...
ORTA SAHA:
FLAMİNİ- MİLAN 28 YAŞINDA
MUNTARİ-MİLAN 27 YAŞINDA
PİZARRO- MAN. CİTY 32 YAŞINDA
EDERSON- LYON 26 YAŞINDA - OYUN KURUCU ORTA SAHA O OLABİLİR.
MONTOLİVO- FİORENTİNA 27 YAŞINDA
YERLİ OYUNCU KADROSUNU ZENGİNLEŞTİRMESİ GEREKEN BEŞİKTAŞ ESKİŞEHİRSPORLU ALPER VE GENÇLERBİRLİĞİ'NDEN SONER'İ MUTLAKA DEĞERLENDİRMELİ.
SAĞ KANAT:
VUKCEVİC - BLACKBURN R. 26 YAŞINDA
SOL KANAT:
M. PETROV - BOLTON 33 YAŞINDA
PRANJİC - BAYERN MÜNİH 30 YAŞINDA
T. BARNETTA- B. LEVERKUSEN 26 YAŞINDA
C. RODRİGUEZ- PORTO 26 YAŞINDA- (AYNI ZAMANDA FORVET HATTINDA DA DESTEKLEYİCİ İŞLEV GÖREBİLİR.)
FORVET:
POGREBNYAK- FULHAM 28 YAŞINDA
RODALLAGA- WİGAN 26 YAŞINDA
YANNİS TAFER- LYON 21 YAŞINDA
A. YAKUBU-  BLACKBURN 29 YAŞINDA
PİZARRO- WERDER BREMEN 33 YAŞINDA
ROSENBERG- WERDER BREMEN 29 YAŞINDA
AMAURİ- FİORENTİNE 31 YAŞINDA
F. MİCOLLİ - PALERMO 32 YAŞINDA
GÖKHAN ÜNAL- YİNE YERLİ PAZARDA DEĞERLENDİRİLMESİ,RİSK ALINMASI ŞART VE ZARARSIZ BİR İSİM.
Villareal'in küme düştüğü de hatırlanmalı, bu takım resmen bir yetenek kaynağı.
Bunun yanı sıra Almanya çok ciddi bir şekilde değerlendirilmeli , bu sitede daha önce bir yazıda Alman Ümit Milli Takımı'nda yer alan isimlerden bahsedilmişti , o isimlerin yanı sıra küme düşen takımlarından ayrılmaları muhtemel olan Olcay Şahan, Tunay Torun gibi isimler de değerlendirilmeli.

BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ İÇİN YENİ DÖNEM ÖNERİLERİ VE UYARILARI-1.KISIM




Beşiktaş Jimnastik Kulübü, Yıldırım Demirören başkanlığındaki yönetim kurulunun istifası sonucu yeni bir döneme adım atmış bulunmakta. Fikret Orman ve ekibi, kongre üyelerinin oylarıyla göreve geldiler. Ne zaman bir kulüpte buna benzer bir görev değişimi meydana gelse, normal olarak yeni planlar,programlar belirlenir. Ancak Beşiktaş'ta kavramsal olarak bir takım farklılıklar var. Çünkü şu an görevdeki yeni yönetim kurulu, yeni plan ve programlarını , kendi yönetim anlayışları ve gönül verdikleri Beşiktaş ile ilgili hayal ettikleri gelişimi göstermek için olduğu kadar zorunluluklar çerçevesinde de şekillendirmek durumunda. Üstelik kulübün mali olarak zor bir duruma sokulmuş olmasından dolayı, sportif alanda yakalanması arzulanan başarı ivmesinin peşinde koşulması dahil olmak üzere her türlü plan evvela ekonomik sağlığın sağlanması şartına bağlanmış görünüyor. Dolasyısıyla yeni yönetim, işe bir finans kuruluşuyla anlaşmak ve kulübü ekonomik olarak en ince ayrıntısna kadar analiz ettirmekle başladı.
Taraftarların, yeni yönetimin göreve gelmesi(ya da kulübü her anlamda iflas ettiren eski yönetimden kurtulmak nedeniyle de olabilir) ile umutlarının yeşermesi,heyecanlanması beraberinde pek çok sosyal ortamda kulübün yeni dönemde içeresinde bulunması gereken çalışmaların neler olması gerektiği yönünde tavsiyelerde (isteklerde) bulunmaları durumunu da getirdi.
Bu durum bağlılığın ve umudun simgesi olarak görülmesi gereken bir durumdur.
Bu bağlamda burada bir takım tavsiye veya istekleri dizayn etme arzusu hasıl olmuştur. Başlangıç noktasını ilk cümlelerde ortaya koyarak bir yazı kaleme  alınmıştır.

BAŞLANGIÇ NOKTASI :
Bir spor kulübü hedeflerini, faaliyet gösterdiği spor branşlarında başarı, bu başarının iilerleyen yıllarda tekrarını sağlayacak finansal desteğin yaratılması ve kulübe gönül veren insanların, kulübün manevi varlığına güç katacak ve maddi destek sağlayacak şekilde artırılması olarak belirlemesi ( hele ki 75 milyon nüfuslu bir ülkenin ''Büyük Kulüp'' olarak gördüğü bir kulüpseniz) doğaldır,normaldir,değişmezdir.2011-2012 sezonunun nisan ayında göreve gelen Fikret Orman yönetiminin önceki cümlede tanımladığımız hedeflerin çatısı altında, sportif başarı,kamuoyu(taraftar) gücünün maddi manevi artırılması( prestij/imaj/PR) çalışmaları , tesisleşme gibi bir takım hedefler belirleme ve gerekli adımları atma rotasına girmezden evvel maddi istikrarı sağlaması gerekecek.
Devam eden davaları olan bir kulüp şu an ki...
UEFA'da da pek çok dosyası mevcut ve hali hazırdaki futbolcuların da UEFA'ya başvurma riski mevcut...
Borçlarını ödemesi gereken kulübün gelirleri de temlik altına alınmış vaziyette...
Gelirlerin çeşitlendirilmesi,artırılması, gelir getirici adımların atılması şart olmuş durumda...
Mevcut bu tablo içinde yönetim kurulunu teşkil eden isimler bile somut düşünceler,planlar, programlar ortaya koyamazken, kulübüyle sadece ve sadece soyut bir bağ kuran, sevgi ilişkisi içerisindeki taraftarın da bir öneri getirmesei mümkün değildir.
Ancak taraftar gözüyle mümkün görünen adımlar şunlar olabilir:
(Bu arada belirtelim yeni yönetim kulüp taşınmazlarının ipotek altına alınıp borçlanılmasına ve hisse satışına olumsuz bakıyor.)
1-Kulübün en büyük gider(aynı zamanda gelir) kapısı futbol takımıdır. Taraftar Fernandes, Quaresma,Simao, Almeida gibi piyasası olan oyuncuların satışına ses çıkarmayacaktır. Basında telaffuz edilen rakamların gerçekliği tartışmalı olsa da eğer bu oyuncuların toplamda 40 ila 50 milyon euro getirmeleri mümkün ise ayrılıklar için taraftar memnun dahi olacaktır. Yani Beşiktaş menajerler yüzünden yitirdiği milyon euroları,bu transfer döneminde yine menajerler eli ile kazanabilmenin yolunu arayabilmelidir.
2-Kulübün ekonomik anlamda toplumla buluştuğu en önemli nokta KARTAL YUVASIDIR. Bu mağazaların belirlenecek bir ekip eliyle profesyonelce yönetilmesi artık kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu ekibin derhal görev başına getirilmesi ve beraberinde de mağazaların belirlenecek bir yol ile ( örneğin franchising, bayilik vb) ülke sathına yayılan işletmeler haline gelmesi şarttır. Üstelik kulüp bu atılımda öylesine geç kalmıştır ki, sadece ülkesel getiriden değil Avurpa,Azerbaycan,KKTC ve Ortadoğu pazarından da geri kalmıştır. Bir mağazalar zinciri yaratmak, sadece taraftarınıza hitap eden ürünleri pazara sunmak demek değildir. Öyle olsaydı bu asla gelir getirici bir iş olamazdı. Çünkü önceden tahmin edilebilen, düşük satış rakamlarını aşamazdınız. Beşiktaş kemikleşmiş alıcı taraftar kitlesine değil hali hazırda Beşiktaş ürünleri almayı tercihleri arasına sokmamış Beşiktaşlıyı da hedef seçmelidir. Beşiktaş ürünlerini hediye olarak seçecek bir topluluğa da hitap etmeli, müşteri yaratmalıdır. Bunun için tüm dünyada çalışmalar yürüten önemli kurumlarla ortak hareket etmek, onları örnek almak yoluna gidilmelidir.
Bu konuya ilave olarak ürün çeşitliliğinin artırılması tavsiyesini de getirmeliyim.
Beşiktaş 109 yıllık bir kulüp, bünyesinde barındırdığı branşların kulübe özgü ürünlerini satmak kadar,  o spor branşıyla ilgili malzemeleri de ''sporseverlere'' satabilir( örneğin hentbol sporu yapanlara hentbol topu sunmak, basketbol malzemeleri, voleybol malzemeleri sunmak vs vs.) . Kritik fark , bunu yaparken bu ürünlere BJK amblemi vurmamak, Beşiktaş'a ait bir başka marka etiketlemektir. Bu genel bir hizmet ve toplumun geneline hitaptır. Veya ünlü spor ürünleri markalarıyla anlaşarak, mağazalarda o markalarının ürününü satmak gibi bir yol da izlenebilir.
109 yıllık geçmişin bir getirisi de kulübün tarihine geçmiş pek çok başarıdır. Bu başarıları simgeleyen formaları ( örneğin 89-90 futbol ligi şampiyonluğunu temsilen o sene giyilen formanın aynısı Beşiktaş markasıyla yer alması) satışa sunmak söz konusu olabilir.Bunu her sene bir ''Özel Sene '' formasını satışa sunarak yapabilirsiniz. Aynı zamanda koleksiyon kültürü yaratmak ve  bir taraftarın o koleksiyonu tamamlamak maksadıyla dahi alışveriş yapmasını sağlamak mümkündür.
Beşiktaş tarihi her branşta önemli sporcuları bünyesinde barındırmıştır. Bu hususta bir anket yapmak ve belirlenecek hem tarihi isimlerin hem güncel isimlerin (bütün branşlar için yapılabilir bu, örneğin bu sezon Avrupa Şampiyonu olmuş  basketbol takımının takımın MVPsinin veya Hentbol takımının kaptanının forması )  özel forma ve ya özel dizaynlı tshirtlerinin satışa sunulması da iyi bir adım olabilir.
Bu hususta atılacak her adım hem medyada yapılacak tanıtımlara dayanıyor( her tekstil firması yada mağaza gibi Beşiktaş'ta ticari gereklilikleri yapmalı ve reklam olgusuna önem vermelidir) hem de tüketicinin ciddi bir reklamcılık çalışması ile yönlendirilmesini, algının değiştirilmesini gerektiriyor. Tüketicinin eğilimleri kontrol edilebilmeli, yönlendirilmeli ve talep yaratılmalı. Tüketicinin alım gücü mağazalara yönlendirilmeli.
3- Tüzük tadil çalışmaları bir an evvel başlatılmalı, kulübe üyelik sistemi değiştirilmeli. Daha makul imkanlarla daha fazla sayıda üye yaratılması hedeflenmeli. Bunun için de Beşiktaşlıları , Beşiktaş kulübüne üye olmaya teşvik edecek hususlar belirlenmeli. Kulübün , taraftarlarını ve hedeflenmesi gerektiği gibi onbinlerce , yüzbinlerce müstakbel üyesini hem maddi hem de manevi anlamda külübe bağlı tutmak amacıyla ilk başta belli bir nüfusun üzerindeki ( örneğin nüfusu 200.000'i geçen illerle başlanabilir) illerde resmi taraftar kulüpleri(dernek olmaları ile  hukuken sağlanacak fayda varsa dernek de olabilirler) kurulmalı. Yönetim ve profesyonel ekipler bu '' taraftar kulüpleri/dernekleri'' ile devamlı irtibatta olmalı ve KULÜBE ÜYE OLMUŞ(bu maddenin ilk cümlesinde belirttiğimiz tüzük değişimi ve teşvikle, maddi destek , manevi birlik sağlamak amacıyla) bu kulüp/dernek sakinlerinin bu kulüp için manevi olarak da önemleri olduğu hissetirilecek şekilde organizasyonlar düzenlemelidirler. Nufüsu belli bir rakamın üzerindeki illerde kurulması tavsiye edilen taraftar örgütleri için şunu da belirtelim hali hazırdaki dernekler de bu çatıya dahil edilmelidir, çünkü yeni oluşum da esas TARAFTARIN KULÜBE ÜYE OLMASINI VE ÜYELERİN BİRLİK VE BERABERLİĞİNİ SAĞLAMAKTIR.
4- Kulüp, çeşitli faaliyet alanlarında ( kominikasyon, bankacılık gibi) bir takım anlaşmalarla taraftarı yoluyla maddi kazanç sağlamakta. Bu  anlaşmalar kulüp kadar , kulübün taraftarını hedefleyen firmalar açısından da önemli. Kulübün hem bu sponsorlukları değerli hale getirecek çalışma ve atılımlara ihtiyacı var hem de yeni anlaşmalara. Taraftarın maddi desteğini sağlamak amaçlı çalışmaların temeli, taraftarları bir bütün halinde, manen olduğu kadar maddi olarak da önemli bir güç haline getirmeye dayalı olmalı( taraftar örgütlerinin güçlendirilmesi bu nedenle de çok önemlidir). Kulüp taşımacılık alanında da anlaşmalara imza atabilir örneğin, bu ülkenin bütün büyük kurumları Beşiktaş taraftarını ''hedef kitle '' olarak görmelidir.
Ancak bu yolla dolaylı maddi kazanç sağlamak mümkün olur.
5- Stadyum gelirlerinin artırılması açısında gerçekleştirilmesi zaruri atılımlara değinmeye gerek yoktur, zira yeni yönetim stadyum gelirlerinin ( tüm dünyada örnekleriyle önümüzde durduğu gibi) bir kulüp için ne kadar hayati olduğunun farkında görünüyor.
Ancak bir uyarıda bulunulabilir. 45.000 kapasitenin aşağısında kalan bir stadyum hem rekabet içinde bulunulan kulüplerin gerisinde bir mali getiri hem de eksik kalınan bir manevi atmosfer anlamını taşıyacaktır. Üstelik stadyum gibi yapımı ciddi ekonomik güç gerektiren, bürokratik işlemler gerektiren, önemli bir inşaat işinin gelecek on yıllar hesaplanmadan yapılması büyük bir hata olacaktır. Stadyum yasal zorunluluklar şu an izin vermiyorsa minimum 45.000 kişilik ve kapasite artırımına mimari olarak müsade eden bir yapı olarak inşa edilmelidir. Manchester United'ın OLD TRAFFORD stadı şu an 70.000-80.000 civarında bir kapastiye sahiptir ancak başlangıçta inşa edilen yapının sezonlar içerisinde geliştirilmesi sonucu bu noktaya ulaşılmıştır, o stad şu anki kapasitesinde inşa edilmemiştir. Bu nokta gerçekten HAYATİDİR.
6-Sezonluk,genel getiri için evvela stadyum planının hayata geçirilmesi şart. Ancak taraftarın büyük bir kesiminin sezonuk bilet alma veya loca kiralama imkanı/sebebi olmayabilir. Bunu bir başlangıç noktası yaparak şu düşünceyi geliştirebiliriz : TARAFTAR KART. Bir kesime hitaben maddi karşılığını istediğimiz bir şey sunuyorsak onun bir işlevi olmalı. Taraftar Kart ile insanlar süresini kendilerinin belirleyecekleri bir süre sizinle anlaşacaklar, siz onlara bir kart vereceksiniz. Bu insanlar bilet almak istedikleri maç için öncelikli olacak, indirimli bilet alma hakları olacak, deplasmanlar için kulübün organize etmesi gereken yolculuk ve seyir programlarına daha rahat dahil olabilecekler (KULÜP DEPLASMAN MAÇLARI İÇİN( ister yurtdışı ister yurtiçi) GÜVENİLİR,CİDDİ VE RAHAT İMKANLARA SAHİP TİCARİ GETİRİ SAĞLAYABİLECEĞİ ORGANİZASYONLAR YAPMALI , GEREKİRSE BU ALANDA FAALİYETİNİ DE PROFESYONELLEŞTİRMELİ ), kulübün tüm organizayonlarından haberdar olacakları aylık ve senelik bültenlere ulaşabilmeli.
a- YENİLENME/PR
Kulübün mali konularda içinde bulunduğu durumla ilgili yeni yönetimin resmi bir bilgiye sahip olmasını beklerken, kulüple kurulan gönül bağı neticesi akla gelen öneriler sunuldu. Ancak kulübün mali olarak yaşadığı sıkıntılara paralel olarak içinde bulunduğu en önemli sorunlardan biri de kulübün manevi varlığının,değerinin görüdüğü zarardır.
Yeni yönetimin bu konuda içinde bulunması gereken özenli yönetim anlayışı , gelmesi şart olan başarı  kadar önemli olan bir başka şey PR çalışmalarıdır.
Kulüp, Türkiye Cumhuriyeti'nin en köklü kurumlarından biri , üstelik de milyonlarca destekçiye sahip. Spor kulüpleri günümüzde artık sadece sahada değil saha dışında da rekabet halindeler. Bu rekabet , adil ve güzel yarışın liderliği hakkında olduğu kadar ekonomik güç içinde yaşatılmaktadır.
Beşiktaş kulübü günümüzde yaygınlaştırımlaya çalışılan ''FB-GS temelli rekabet'' anlayışını kıracak adımlar atmalıdır, '' İKİ BÜYÜK'' zihniyeti gerek yazılı gerekse görsel basında çeşitli yollarla topluma yerleştirilmeye çalışılıyor. En çok okunan yazarlar, en çok izlenen yorumcular, takip edilen Tv, gazete ve dergi haberleri mücadele edilmesi gereken bu düşüncelerle dolu.
-Önemli ve ciddi bir kurumla iş birliği içinde bir PR stratejisi belirlenmeli. Yaratılmaya çalışılan ve Beşiktaş'ı geri plana iten ( geri planda kalınırsa sportif başarı, bu başarının paylaşılacağı daha çok taraftar ve ekonomik girdiler hayal olur) anlayış tersine çevirilmeli.
-Kulüp tv programlarından,gazete ve dergilerden yola çıkmalı. Serdar Bilgili yönetiminde ( ki Fikret Orman bu çalışmanın içindeydi) 100. yılda Beşiktaş'ı takip eden gazetecilerle, Beşiktaş'ı yazan , yorumlayan isimlerle yemekler yendi, toplantılar yapıldı. Bugün de tv programlarının önemli isimleri, dergi yönetimleri ve yazarları, futbol yorumcuları ve yazarları ile önemli toplantılar yapılmalı, bu toplantılarda Beşiktaş'ın ülke sporunda ve kültüründeki önemli yeri vurgulanmalı ve gerçekleştirilen geri plana itme kampanyalarıyla ilgili uyarı ve önlemlerin alınması sağlanmalıdır. Beşiktaş medya ve basın desteğinden mahrum kalmamalıdır.
-Sinema, tv ve basın önemli bir iletişim ve propaganda aracıdır. Bu araç iyi kullanılmalıdır. Beşiktaş tv projelerinde ve yazılarda yer almalıdır. Toplum zihninde Beşiktaş'ın önemi ve yeri pekiştirilmelidir.
-Beşiktaş sivil bir sosyal örgüt olma bilincini de hatırlayarak ülke için önem arzeden günlerde ve dönemlerde basın ve medya kuruluşları aracılığı ile topluma seslenmeli, ülke insanıyla manevi bir paylaşım sağlamalıdır. Doğal afet dönemlerinde ön plana çıkmalı, insanları organize etmelidir. Toplumsal hassasiyet anlarında kutlama ve anma ilanları ile halka seslenmelidir. Varlığının değerini ortaya koyacak bu tip girişimler aksatılmamalı , küçümsenmemelidir.
-Beşiktaş, kulübün değerinin küçümsendiği, hakedilen ilgi , alaka ve saygıyı görmediği ve hatta hakarete varan aşağılamaları görmezden gelmemeli,en başta yapılmasını gerekli gördüğümüz ciddi bir PR kuruluşuyla anlaşması neticesi, bahsi geçen durumlarla ilgili toplum anlayışını Beşiktaş lehine çevirecek adımlar atmalı, yönetim nezdinde masaya yumruğunu vurmalı, taraftar açısından da( Taraftarın kulübe üyeliği ve buna bağlı belli şartlara haiz şehirlerde kurulmasını veya reorganize edilmesini önerdiğimiz taraftar kulüp veya dernekleri bu anlamda da ciddi önem taşıyor) gerekli tepki gösterilmelidir.
Beşiktaş kolay lokma olmaktan çıkarılmalıdır.
-BJK TV ile ilgili profesyonel ve ciddi atılımlar atılmalıdır.
BJK TV stratejik olarak ve prestij anlamında hayati ehemmiyete sahiptir.
-POPÜLER KÜLTÜR GÖRMEZDEN GELİNMEMELİDİR. SPORCULARIN İMAJLARI PARLATILMALI, TOPLUMA BEŞİKTAŞLI STARLAR SUNULMALIDIR. GENÇLERİN VE ÇOCUKLARIN TAKİP EDECEĞİ POPÜLER SPORCULAR YARATILMALIDIR.(BUNUN KONTROLÜ DE ÖNEMLİ!)
-Kulübün yeniden dizayn edilmesi gereken ve üstünde hassasiyetle çalışılması şart olan imaj çalışmalarını/prestij çalışmalarını sporla da bütünleyecek şekilde FUTBOL, BASKETBOL VE VOLEYBOL gibi ana branşlarda her sene, sezon öncesi KULÜBÜN ADINI TAŞIYAN ULUSLARARASI TURNUVALAR organize edilmelidir.Bu organizasyon sansasyonel etkinliklerle bezenmeli ve dünyaca saygın kulüplerin yer aldığı bir organizasyon olmalıdır.Bu zamanla ekonomik anlamda da pazarlanabilecek bir konudur.Ama en önemlisi kulübü diğerlerinden bir adım öteye taşıyacak, tanınırlığı artıracaktır.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

BEKLEMEK ZAMAN KAVRAMINDAN MUAF TEK EYLEMDİR

Bir dileğiniz olabilir... İçinizde uyanan istekleriniz olabilir... Çaba göstermeye çalışırsınız. Ya da dua edersiniz. Beklersiniz... Bir insanı,  Bir insanda uyanmasını dilediğiniz duyguları... Belki işinizle ya da hayatınızla ilgili başka şeylerin umut ettiğiniz gibi şekillenmesini. Sizi rahat ettirmeyen ve/veya mutlu edeceğine inandığınız her neyse... İsteyin, dua edin... Sonunda mutlaka "beklersiniz"... Birini ya da bir şey istemekten, biri ya da bir şeyle ilgili umut beslemekten bir adım ötesinden de bahsedebiliriz aslında. Sadece birini ya da bir şeyi beklerse insan, bu bekleyişinin -el mahkum- bir ömrü, bir süresi olur elbette... Ama bu açıdan da aynı sonuç ve evet yine aynı sonuç çıkıverir karşına... Yine beklersin! İki saat sonunda, gelmeyen bir otobüsü beklemez hiç bir insan... Ama "otobüs beklemekten" de vazgeçmez. ----80li yillar Derwall'den sonra resmen teknik direktör Mustafa Denizli. Kritik bir maç öncesi trt muhabiri mikrofon uzatir kendisine ve sorar :"Hocam X isimli santrfora sezon boyunca şans verdiniz ve devamlı "bekleyin,göreceksiniz" dediniz, acaba daha ne kadar beklenecek?" Büyük Mustafa'nin cevabı şudur (bence daha derin anlamları olan bir laf) :" BEKLEMENİN ZAMANI YOKTUR."

27 Mart 2012 Salı

Haller İçinde Halim

İnsan bazen kendisine bile yabancılaşabiliyor. Öyle garip ruh halleri veya duygular içinde buluyorum ki bazen kendimi , neden o şekilde hisettiğimi,düşündüğümü sorguladan edemiyorum.
1- Radyoda aniden çıkıveren , sevdiğim bir şarkıyı dinlerken aldığım zevki , aynı şarkıyı kendi irademle mp3 çalarda ya da oto teybinde açıp dinlesem alamıyorum. Sanırım aynı anda pek çok insanla o şarkıyı paylaşma hissi veya sevdiğim şarkının radyoda belirivermesinin bana yaşattığı sürpriz duygusu bana bu farkı yaşatan.
2- Yabancı dizileri izliyorum. Hali hazırda pek çoğunu da internetten takip ediyorum. Ancak bana izleme zevki veren diziler günümüzde de yayınlanmaya devam eden diziler. Evet yayından kalkmış ama bir dönem izlediğim ve unuttuğum,şimdi bana yine güzel akit geçirtecek dizileri izleyemiyorum,tek sebep o dizilerin sonlanmış olması. Malcolm in the middle adlı diziyi cnbce'de yayınlanıyorken izlerdim ama üzerinden zaman geçtiği için şimdi zevkime hitap eden bu diziyi tekrar izleme olanağım doğdu fakat izlemeye başlayamıyorum bile... Arrested development, frasier,king of the queen ve bir kaç diziyle ilgili de baştan sona,düzgünce izlemek gibi bir planım vardı. Tv izleme alışkanlığı olmayan ve sosyal olarak zayıf bir şehirde yaşayan biri için  hiç de fena bir fikir değildi bu fikir, amaaa...
Ama ben şu an yeni bölümleri çekilmeye devam etmeyen dizileri izleyemiyorum bir türlü. Kasvet,hüzün ve benzeri duygularla doluyor içim.
Eskiden izlediğim diziler için o günler akla geliyor sanırım, ayrıca sonlanmış bir şeyi izleme duygusu da hüzün veriyor. Sanki bir daha hiç kimse izlememiş bu dizileri, unutulmuşlar. Bir zamanlar çok beğeniliyorken artık bir kenara atılmışlar.
Bunlar ve benzeri pek çok takıntılı,açıklaması zor gelgitler,hüzünler ve kaçışlar yaşıyorum. Ama ilk örneklerini verdiğim bu ikisi için diyebilirim ki "yalnızlık " duygusu temelde yatan şey sanki. Bu huylara sebep şeyler ya bir tür ıssızlık,tek başına kalmışlık hissettiriyor bana, ya da korkarım ben zaten ve gerçekten de dibine kadar tek başımayım. Yalnızım...

12 Ocak 2012 Perşembe

ALBÜM TAVSİYESİ


Bu yaz piyasaya çıkan Red Hot Chili Peppers albümü her gün dinlediğim bir albüm olmayı başardı, nerdeyse albümün tamamını keyifle dinliyorum diyebilirim ama elbette favori şarkılarım yok değil. Bir numaralı favorim Meet Me At The Corner. Girişiyle sözleriyle,küçük gitar sololarıyla inanilmaz hoş bir RHCP şarkısı...
RHCP her zaman kabına sığmaz bir grup görüntüsü verse de albümlerinde kendine has bir melankolisi olan sözlere ve tınılara sahip şarkıları vardır. Meet Me At The Corner da bu tip bir şarkı. Ve benim için güzel yanı eşlik edebildiğim, herkesçe de rahat kavranabilecek bir söylenişi var...
Diğer favorilerim de Brendan's Death Song,Police Station,Monarchy Of Roses,Factory Faith,Adventures of Rain Dance Maggie,Ethiopia,Annie Wants A Baby,Even You, Brutus?. Bu saydıklarım RHCP'nin , onlarla özdeşleşen enerjilerine çok daha uygun tempolu şarkılar... Geriye zaten bir kaç şarkı kalıyor, ki onlar da gayet iyi şarkilar.
John Frusciante'nin yer almadığı bu albüm de benim için RHCP tadında bir eksilme yok ama dünyanın en yetenekli gitaristlerinden birinin yokluğu csnlı performanslarda mutlaka hissediliyordur. Ama kısaca çok sevdiğim RHCP bu albümüyle sevgimi katlamış oldu.

11 Ocak 2012 Çarşamba

RETURN OF THE KİNG : THİERRY HENRY


Efsane 2004-2005 şampiyonluğu çok etkilemişti beni. Henry,Pires,Ljungberg,Parlour,Vieira ve diğerleriyle Premier Lig'e damgalarını vurmuşlardı. O kadroyu meydana getiren adam yani Arsene Wenger her zaman en özel parçası olacak benim Arsenal sempatimin ancak saha içindeki ruh,kabiliyet ve karizma Thierry Henry'di.
Asık suratıyla yaşadığı gol sevinçlerinde adeta gizli kalmış bir öfkeyi,kırgınlığı dışa vuruyor,sahada görevini yaptığını,bunun büyütmeye değecek bir şey olmadığını,golün golcünün görevi , sevincinse taraftara ait olduğunu hissettiriyordu. Belki tam da herkes coşarken o sakin ve sessiz kalarak gösteriyordu zihninde yaşattıklarını. Hiç sevinmemiş gibi değildi bence, çok da seviniyordu ama gol onun için bir şeylere cevaptı adeta.
Söz gelimi ben de çok sevdiğim beşiktaş'ın çok sevindiğim bir golün de sevinçten çok öfke ve kırgınlığımı dışa vurabilmiştim.2007 yılında bir FB-Beşiktaş kupa rövanşında Nobre'nin tur getiren golü benim için hayata atılmıştı. Beni terkeden sevgiliye,memnun olunmayan hayat düzenine, unutulmaya, sevilmemeye ve brlki aslında hiç sevilmemiş olmaya...
Ve bu haftabaşında Henry 2007'de ayrıldığı evine geri döndü ve golsüz bitip,rövanşa,Leeds'e kalması muhtemel olan maçı, oyuna girdikten dakikalar sonra attığı golle takımına getirdi.
Henry kendi için, bizler için döndü ve dönüşler konusunda yıkılan inancımızı diriltti,umut verdi...Döndü ve kendi için,bizler için hayata,unutulmaya,ayrılık ızdırabına bir gol attı.

10 Ocak 2012 Salı

MAZHAR'IN KALIN,ÇATALLI VE BOĞUK SESİ...

M

Üniversiteyi bitirdikten sonra İngiltere'de bir dönem avarelik ettim, ardından da memlekette staja başladım;bu cümlenin somut sonucu ''yeni insanlar girdi hayatıma son zamanlarda''... Arabama binen her yeni arkadaşta sabahtan akşama kadar MFÖ ve Mazhar Alanson dinleyen insan etkisi bıraktım. Ama bu yazıyı bana yazdıracak kadar başka bir şey MFÖ,Mazhar Alanson...
Çok gerçeğe yakın şarkılar tüm dinlediklerim. Çiçek böcek ot çöp değil, Mazhar Alanson'un kitabında dediği gibi farklı cümleleri bağlayarak meydana getirilmiş şarkılar çoğu... Her biri farklı bir anlam içeren cümlelerden meydana gelmiş anlamlı bir bütün...
Örneğin şuan bu satırları yazarken iphone'un arka planında da Mazhar Alanson dinliyorum yine... Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar albümünden Dünya sufi derinliğinde bambaşka bir neşe şarkısıdır... Bir Bilsen lise aşkımı hatırlatır bana , minyon tipli,dalgalı ve jöleyle şekillendirdiği kısa saçlara sahip kız.Bu şarkıyla sorarım ona, benim dışımda pek çok erkek arkadaşı olan platoniğim "üzdü mü seni o" , "yanlışlıkla ona adımla seslendin mi,kıskanmıştır o"... Nostaljik etki dışında,zaman pek çok şeyi değiştirmiş durumda ve bugün değişen duygu dünyamda şu cümleler zihnimde yer ediyor: " beni düşündürsen, dalmadan derinlere beni güldürsen. Sen buralara gelsen,versen yanağından buseyi".
Bodrum Bodrum'da geçen "Bir zamanlar aşık olmuştun şimdi ismi neydi unuttun" sözleriyle orta okul platoniğimin adını bir gün unutacağımı hayal etmiştim, ama artık yıllar sonra anlıyorum ki insan kolay kolay büyük değişim ve dönüşümler yaşamıyor... Bugün hala unutabilmiş değilim çocukluk aşkımın adını, demek ki hala o çocuğun içinden çıkamamışım... Duygusal olarak değil bu sözlerim, hafıza olarak elbette...
Yandım... Yandım ben de, ahhh ki ne yandım ama bir kez.Ve yeniden olması o kadar zor ki," içimde sevdan", "seni görebildiğim yer rüyalar artık, deli diyorlar bana ah bu ayrılık".
Benim Hala Umudum Var,"isyan etsem de istedigim kadar inat etsem bile bırakmazlar sahibim var" derinliğini kim hissettirebilir Mazhar Alanson'dan başka, içimde taşıdığım bir yaklaşım var her küskünlüğe,onur/gurur meselelerine,karmakarışık insan egolarına karşı. Sade çözümlere inanıyorum,dramatize edilmiş,abartılan duygusal durumların insanların iradesine,huzura karşı oluşuna karşı bir sadelik bu... Bu yaklaşım geçiyor bu şarkının içinden, en sade şekliyle: "güzel günler bizi bekler eyvallah dersin olur biter"...
Yine bu şarkı,insanın bir  diğer insan önündeki en korumasız, masum ve dramatik pozisyonunu tasfir eder "boyun büküp önünde ağlasam sessizce bu garip gönül affolur mu" . Sonra bir isyan hali vuku bulur " elveda sana yeter tamam bitsin artık bu dram bu fotoroman ham meyvayız hala koparmışlar dalımızdan"... Peki insana, kendini yıpranmış, yorulmuş hissettiği anda en çok ihtiyacı olan seyi düşündüren "bıraksam kendimi şöyle oh ne rahat bu da geçer gülüm yaşamana bak " sözleri ... Ya peki benim bu ara yine yeni yeniden sorduğum "bu fırtına durulur mu benden adam olur mu" sorusu... Bu sözler bir şarkıda kolay kolay duyulur mu. Bu ne müthiş hikaye böyle.
Bir başka şarkı, Sarı Laleler'i ilk dinledigimde büyük bir ayrılık yaşadığım,sevgilime gönderdiğimi hatırlıyorum mesela.

Buselik Makami her kelimesiyle sarmaz mı insanı "mecazi aşka inandım güneşli havalarda" diye bir söz olabilir mi, muhteşem...
Örnegi artırılabilecek bir başka şey de, Sen ve Ben adlı şarkıda olduğu gibi, şarkı sözlerini düz yazıya çevirsek, ayrıldığımız ya da sevdiğimiz kişiye aynen söyleyebileceğimiz sadelikte,duygusallıkta ve içtenlikte pek çok şarkıları var MFÖ ve Mazhar Alanson'un.

"Yikildigi gönül sarayları , dargınım haberin var mı, söylediğim sözler felsefe sanıldı.Aşığım dedim neşter yarasıydı.Yapma bunu bana yapma... ...Neler beklerken hayattan kovuldun aşkın kovanından (kovuldum)". Üstüne ne yazayım bu sözlerin, sırf bunlar benim zihnimi ve kalbimi uyarıyor,düşünce olarak hep can damarlarıma dokunuyor ve beni farklı bir duygusal dünyaya götürüyor diye yazıyorum sadece, yoksa ben,sen uzun uzun başka başka şeyler yazmayalım diye Mazhar Alanson bu şeyleri yazmış ve söylemiş zaten...
Peki insanın annesine yalnızlığından bahsi... Kim anlar ki anneden başka.Yalnızlar Garı.
Ben bir başka şarkıdaki bir başka hali yasamayı çok isterdim :" dayanamadım gayri döndüm canım diyerek diyerek gel bana gel"seydi keşke...
Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da yazılmış, seslendirilmiş en hasret dolu ve hüzünlü şarkılardandır, yıllar evvel sevdigim kızı özleyip ona " şarkılarda düşünmek seni bana getirmez ki" dediğim şarkıdır.Hakikaten şarkılarda ne kadar düşünsem de istediğimde getirememişimtim onu yanıma ve bir insan kalbindeyken yanında olduramıyorsan bunun adı hüzün değildir de nedir.Çaresizlik değil de nedir... Gözlerim dolmuştu bu sözleri ona söylediğimde.

Sözler tamam da müziğin akışı,vurgular, şarkıların bambaşka bir ses tonunyla seslendirilişi sözleri, daha dikkate değer ve insanı daha derinden etkileyen şeyler haline getiriyor.
Mazhar Alanson'un şahsına münhasır sesi,orjinal ama inanılmaz da sade olan sözler, sözlerin insan ruhuna işlemesine sebep besteler,müzik... MFÖ ve Mazhar Alanson'la ilgili yazabileceğim en beceriksiz yazı bu ama gönülden istediğim bir şey var ki ; Hüznün Kuşları,İçinden Deli Desende,Yurtdışındaydım ve daha pek çok şakıyı da , bir yandan dinletip bir yandan anlatabileyim sevdiğim kıza, yanında ona sarılarak ithaf edebileyim. Belki o zaman söylediklerim onda bir etki yaratır, benim düşündüklerim onda da bir değer,karşılık bulur...

TÜRKİYE'DE YAŞAMAK


Bu ülkenin vatandaşı olarak bir şeyler birikiyor içimde 25 yaşımı geride bırakacakken aylar sonra; görüyorum ki insan, çevresinde bir ağırlığı olsun, memnun olmadığı şeylere etki edip onları değiştirebilsin istiyor. Varlığının bir güce, etkiye sahip olmasını istiyor.
E tabi ki içinde yaşadığı ülkenin de bu tipte olmasını arzulaması doğal...
İşte bir süre önce Fransa Meclisinden geçen Soykırım Yasasi(sözde)bana ülkemle ikgili düşündürdü.
Sözde Soykırım Yasalarıyla boğuştuk,Amerika'da, Fransa'da başarılı olabilmis , bu hususta iddia ettiğimiz görüşlerimizi kabul edilir kılabilmiş değiliz.
Kıbrıs konusunda bir milim bile alınabilmiş değil adanın Kıbrıs Cumhuriyeti ismiyle AB'ye girişini izlemişiz.
Dış politikada "karşısında" olduğumuz hiç bir konuda ağırlığı olmamış görüşlerimizin( Dağlık Karabağ,Çeçenistan, Suriye'de Beşar Esad Yönetimi vb. ).
Şimdi,bugün de Danimarka mahkemelerinin RojTv'yi kapatmadığını öğrendik...
Bakıyorum da Türkiye'de yaşamak gerçekten zor.