Kimse insanın içini bilemez. Bazen en yakınları bile....
Ki bana kalırsa, yol üzerinde bir mola yeri varsa oraya kadar susmakta fayda bile vardır.
Türkiye'de genç olmak da yüktür,bunun üzerine kendi üzerinize yükler de yüklersiniz. İlerlemek,değişmek,dönüşmek,renklenmek hiç bir zaman olmadığı kadar önemlidir,hayatın bu aşamasında. Ama patinaj çekmeye başladığınız hissi içinizi kaplayabilir.
İşte bu hal içindeyseniz,siz de benim gibi uzaklaşmak,resmin küçük bir bölümünü değil tamamını görmek istersiniz.Kendinizden emin olmak için,kendi rönesansınzı,aydınlanma çağınız için. Ben bu mola yerinin İngiltere'de beni bekliyor olabiliceğini hissettim ve Brighton'da da o mola yerinde, kendime,hayatıma,olana bitene bakmak şansını yakaladım. Benim arabamın göstergeleri ''kırmızı'' ışıklarla sorun işareti veriyordu. Ben hep,durmadan ''düşünüyordum''.
Brighton'da Lower Bevendean,Durham Close'da bir evde başlayan kaçış,mola yada adına her ne demek gerekiyorsa ömrümün en tatlı hatıralarını verdi bana. İnsan kendisinden,kendisini bekleyen herşeyden,ailesinden,çevresiyle ilişkilerinden sıkılmışsa,monoton bir ruh haliyle kendini rutine bağlamışsa ve fakat çevresindeki değişimlerin de farkındaysa kendisine bir '' Sistem Geri Yükleme'' noktası yaratmalı. Ben de kendi deneyimimden önce bunu bilemezdim ama önsezilerim ''kendi doğrumu'' bulmama yardım etti.
Memnuniyetsiz hayatımda geri kaldığım değişimi, İngiliz ailelerimle, İspanyol,Brezilyalı,İtalyan,Kolombiyalı,Şilili,İsviçreli,Rus,Fransız arkadaşlarımla ve tabi ki Türk dostlarımla yakalama fırsatı buldum.
Tatmadığımı düşündüğüm ''keyifli hayat nimetlerini'' Arsenal'in Emirate's stadında dostlarla Emirate's Cup'u izlerken, Latin Partylerde, ''çakırkeyif''' eğlencelerde tatma şansına eriştim.
Brighton'da,Londra'da,Portsmouth'da,Oxford'da,Cambridge'da avareliğin,hiçbirşey düşünmeden gülüşüp gezmenin,tembellikten arınmanın izlerini bıraktım.
Brighton beachte en keyifli dost sohbetleriyle, insan kendini bunaltan düşüncelerden nasıl kaçar,nasıl uzak dururmuş onu anladım, güneşlendim,bira-barbekü keyfine kendimi adadım,futbol oynadım,kağıt oynadım...
İnsanın hiç bir aksilikten kaçma stresi yaşamaması nedir, bir sabaha karşı tekme-tokat kavgadan kaçmayarak hatta üstünde durmayarak öğrendim ve bundan da keyiflendim...
En çok da içilmiş,dans edilmiş, muhabbetler edilmiş bir partyden sonra, yada dostlarımla dünyanın en keyifli sohbetini 90'lar Pop'un fonda olduğu bir şekilde yapmış olduktan sonra yine sabaha karşı taksi parası vermemek için Brighton Unı.'deki duraktan Lower Bevendean,Durham Close'a doğru yapmış olduğum yürüyüşlerde kendimle kalabildim,en çok ve sadece o yarım saat kendimi dinledim. Ve kendi iç sesim bana ,o ılık Brighton havasında,sokaklarda tek başıma olduğum andaki kadar huzurlu gelmemişti hiç. Huzursuzluğun,sorumlulukların,hakkımda ne düşündüklerini umursayarak kendimi bunalttığım insanların,Türkiye'nin uzağındaydım.
Yine kimse farkedemez ne ara dolar zihin denen ''kova''... Belki stajdı,bizi burda bekleyen sevenlerin beklentileriydi,sizin onlara göstermek istediklerinizdi, hepsinden önemlisi sizin kendinizden beklentilerinizdi derken bi kaç ayda başlayıverir bile dolmaya.
Ama bu kez dolduğunda o kova, elde bir formül var... Benim için ikinci memleket anlamı taşıyan yerden kalanlar da var kendine yetecek güç,inanç ve en olmadık anda sığınılacak hatıra alemi olarak...
Şans... Kader... Adına ne derseniz diyin tahmin edilemeyecek,bilinmeyen bir ''X'' faktörü olduğunu unutmamak lazım, iyi şeylerin olmasını bekleyerek hayata devam etmek gerek.
Ve hep bir ''Güzel Kaçış'' planı yaparak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder