3 Kasım 2008 Pazartesi

BEŞİKTAŞ'TA ÇIKMAZ SOKAK


murat ç.

Belki de bunca yaşananın özüne inildiğinde, tüm yaşananların mayıs 2004'te başladığını

söyler,yapılacak her türlü eleştiriyi yazmak,söylemek,dinlemek,okumak zorunda kalmazdık.

Ama Beşiktaş Jimnatsik Kulübü futbol takımı 2008-09 sezonuna da başladı ve ''izlemek,yorumlamak,bu takımı anlamak sezonu'' başlamış oldu.Bu kaçınılmaz döngünün içinde artık ''anladığımız'' şeyleri söylemenin şaşırtıcı dahi olmayacağını söylemekle yazıya başlayalım.


Beşiktaş'ta her başarısız sezonun içinde ve ardından, teknik direktörler,yöneticiler,menajerler,başkan ve taraftarlara kadar eleştiri okları bulabileceği her noktaya gitti.Tabi oyuncular da eleştirildiler,taraftarlardan tepkiler gördüler.Ancak bu eleştiriler,başarısızlığı zaten gören her göz tarafından anlaşılan oyuncular üzerine yöneldi.Takımda ''özel'' olduğu düşünülen oyunculara ise kimse açık seçik bir eleştiri ortaya koyamadı.


Bakın futboldan anladığını söyleyen başka takım taraftarlarınca bile Bobo çok iyi santrfor,Delgado yetenekli bir ''kadife ayak'',Tello usta bir solak...

Bunlar Beşiktaş'ın kilit bölgelerinde görevli,büyük beklentileri yüklenmesi gereken oyuncular ve Beşiktaş uzunca zamandır(Lucescu zamanı haricinde) takımı ayakta tutacak,güç verecek transferlerden uzak sezonlar geçiriyor.Büyük beklentilerden kastın Avrupa kupalarında ulaştığı en iyi mevki olan çeyrek final üstü bir yer ve Türkiye Liginde şampiyonluk olduğunu sanırım özellikle belirtmek gerekmemeli;bu büyük kulübün ''özel görevli'' adamlarının çaplarını belirlemek de bu açıdan çok ama çok kritik.Oysa Beşiktaş yeni yönetimli ilk sezonunda karman çorman kadrosunu budamak sorunsalıyla uğraştı,devamında iyi bir santrfor ve Tümer'le, Sergen'in boşluğunu dolduracak bir yetenek aradı...Bu mevkilerde aradığını bulmuş olacak ki,geçen senesini,defansını tartışmakla,bu transfer sezonunu ''ilaçlarını almakla'' tamamladı.Beşiktaş tam 4.5 seneyi her mevki tek tek tartışarak ama orada oynaması gerekenle oynayan oyuncular arasındaki farkı belirlemeyerek ve buna göre hareket etmeyerek geçirdi.Pek çok oyuncu başta da dediğimiz gibi masaya yatırıldı ve bunlar çoğunlukla takımdan da ayrıldılar.Ama bir takım, hangi profesyonellerle amacına ulaşır sorusuna sahadaki bazı oyunculara bakarak bugün bile cevap verilemiyorsa Beşiktaş'ta tam bir akıl karışıklığı yaşandığını üzülerek söylemek gerekir.Çünkü kimse Beşiktaş'ın neden isteneni veremediğini söyleyemiyor.Bazı dönemler Beşiktaş,yaşça genç,bir takım ''yetenek sahipleriyle'' beraber mücadeleci hüvviyete sahip bir'' potansiyel'' olarak yorumlanabilirken,istenen oyun ve sonuçlar sahaya yansıyamayınca umutsuzlukla hangi noktadan dert yanacağı bilinmeden klişeleşmiş(ama özünde doğru) eleştirilere sığınıldı.

Bugün baktığımızda Fenerbahçe transfer dönemini yanlış değerlendirmiş olmasının bedelini ödüyor diyenler bu netlikte konuşabilirken,diğer taraftan galatasaray'a skibbe eleştirileri yöneltiliyor ve herkes doğru bir noktaya temas etmişçesine emin olabiliyor.Peki ya Beşiktaş'ta durum böylesine net ve kesin mi?

Cevap şüphesiz ''hayır''.Bunun nedeni ''Demirören döneminin'' oldukça yoğun yanlışlarla dolu ve uzun bir süreç olmasıdır.Hangi noktaya parmak basabilirsiniz ki?Zincirleme hatalar döneminde bu ''teşhis edilecek o kadar çok şey var ki'' düşüncesi futbolseverleri yoruyor elbette.
Bir yerden başlamak,hatanın neresinden dönülmesi gerektiğini söylemek,futbola inatla sarılıp sahaya yansıyan hatalardan bahsetmek şu an yapılabilecek tek şey.Sorulması gereken soruları sormak,Beşiktaş'ın kabiliyet kısırı(onlarsız da olmaz aslında) isimlerinden,''kabiliyetli olduğu düşünülenlere'' yönelip,onları tartışmak zamanı.
DA SİLVA BOBO, RODRİGO TELLO,EMILIO MATTIAS DELGADO üçlüsü kadar üstüne konuşmanın zor olduğu bir başka üçlü daha hatırlamıyorum.Bir Fenerbahçeliye göre bile iyi oyuncu Bobo, ne kadar bir silah gibi yer alıyor bu takımda?Tello nedir bu takım için,arkanızı yaslar mısınız bu ''kaliteli Şilili'ye''?Delgado Beşiktaş'ı sırtlar mı?Bakın Sergen'i kıyaslayamayacağınız bir oyuncunun yetkinliğinden bahsetmek yapmaya çalıştığımız,ne kadar arada-derede bir iş.
Bobo...Herkesin beğenisini kazanmış Brezilyalı'yı kaç zamandır Fransa'ya yolluyoruz.Evet bir gün onu da izleyebiliriz 5 önemli ligden birinde,çok genç ve fiziğini koruduğunda etkili bir isim.Ama Beşiktaşın hücum gücünü sırtlayacak hangi eylemini gördük?Sezonda kaç gol atar?Kaç gol pozisyonunu servis eder?İSYAN EDERCESİNE ŞU SORUYU SORMAK GEREK,ONU GETİREN TİGANA,ERTUĞRUL SAĞLAM VE EN SONUNDA MUSTAFA DENİZLİ NEDEN BOBO'YA ÜSTÜSTE ŞU KADAR MAÇ,BU KADAR MAÇ GÜVENİP SAHAYA SÜRMEDİ?NEDEN?Bobo bu takım için hiçbir sorumluluk üstlenmiş görünmüyor.Çok tartışılan Kezman'ın Fenerbahçe'de önemli anlarda yaşadığı patlamanın ve kendini ileri sürüşlerinin izini bile göremedik Bobo'da.Kezman örneği verilmişse ve bu soru sorulmuşsa hem kendileri başarılı olmuş hem takımlarını başarılı kılmış Hakan Şükürlerin,Van hooijdonların,Jardellerin ve aykırı adam Noumaların,İlhanların üzerinden Bobo'yu eleştirmek ağır olur sanırım.Kaldı ki herkesin Avrupa'da bir takım noktalara oynamasını beklediği bir kulübün santrforu olarak, emsallerinin takımları için sergilediklerinin kaçta kaçını sergilemiştir bu genç brezilyalı.
Rodrigo Tello ismini kaç kişi biliyordu Beşiktaş'a gelmeden?Yoksa beşiktaş 29 yaşında,daha önce kimselerin kaşfedemediği bir usta mı keşfetmişti?Belki de Şilili yeteneğini parlatamamıştı yada buna aravermişti de avrupanın bir başka geri plan liginde,tıpkı hagi örneğindeki gibi, yeniden yeteneğinin parlayacağına inanıldığı için bulunuyordu artık...Ne yazık ki bunların hiçbirinin doğru tespit olmadığı geçen bir buçuk senede ortaya çıktı.''Sol ayağı iyi,topu iyi kesiyor'' dışında hangi övgüye layık bu ortasaha oyuncusu?Tello arada kalmış bir Güney Amerikalıdır.Kariyeri 3-5-2 solulya, 4-4-2 sol kanat oyuncusu arasında gidip gelmiş bu oyuncunun artık Beşiktaş'ta 3-5-2 solu oynayacak durumu da takımını toparlayacak, sol iç oynayacak kapasitesi de yok.Çizgiye inip ortalar,içe deparlar yapacak ''kanat hücumcusu''olmadığı da anlaşılmış bulunduğuna göre,Beşiktaş için Sporting Lisbon'dan gelen,Şili millisi oyuncunun değeri nedir?Bu oyuncunun varlığı, sırf altyapıdan olmasıyla değer bulan ve fiziğini geliştirmekten ısrarla imtina eden Serdar Özkan'dan daha fazla önemli değilse ve Tello'yu özel seçilmesi gereken 6+2ye dahil etmenin bonservis bedeli olmaması dışında nedenini bulmak zorsa Tello'nun 1. sınıf bir oyuncu olduğunu nasıl söyleyebiliriz?Ortasahaya direnç mi katar,top mu kapar Tello?Dedik ya başta mevkisi adına özel işler yapar ,takımın silahı mı olur bu futbolcu?
Matias Emilio Delgado... Yeteneğinden sual olunmayacak bu oyuncunun ise yeteneklerinin ne olduğunu ve bu yetenekleri kullanması için ne gerektiği tartışılmalı.Sergenler,Tümerler,Mehmet Özdilekler izlemiş son 10 senede beşiktaş taraftarı.Bİr kere arjantinlinin işi daha burda zorlaşıyor.Ama burdaki temel nokta bahsettiğmiz ismin maliyeti yüksek(kulübün sponsorla ona sahip olabildiğini belirtelim) yabancı kontenjanına dahil bir oyuncu olduğudur.Eğer altyapıdan çıkmış bir genç olsaydı elbette beklentiler ona yansıtılmamalıydı.Ama isviçre'den gelen ''süperstar'' 3. sezonuna girdiği Beşiktaş'ta takımın oyununda etkisini hissettiremez durumda.Özellikle içinde bulunduğumuz günlerde eleştirilerin doruğa çıktığını belirtelim.Delgado frikikten gol atmak konusunda vasat,oyun içinde devamlılık konusunda zayıf,pas trafiğini yönetmek ve pas yüzdesi konularında zayıf,oyun kurucu ve hücum oyuncusu özelliği taşıyan oyunculardaki ateşleyici ve taşıyıcı özelliklerinse bulunmadığı bir progil çizdi.Şimdi bu oyuncu için nasıl olurda büyük hedeflerin takımının,büyük oyuncusu oldğunu söyleyebiliriz
EN KLASİK HAREKETİ BİLE BEŞİKTAŞ'A ZARAR VERİYOR,İŞTE TÜM YAZI BOYUNCA KAYDEDİLENLERİN KİTABA DÖNÜŞMEMESİ İÇİN ÖZET GEÇİLMİŞ ELEŞTİRİLERE,TESPİTLERE ANCAK BURDA ''ÖZEL BİR SAHA İÇİ'' ÖRNEĞİ VEREBLİYORUM.DELGADO ÖZELLİKLE TEK PASLARIN YAPILDIĞI ANLARDA ''X'' OYUNCUSUNDAN ALDIĞI PASI AYNI ÇABUKLUKLA '' X'' OYUNCUSUNA VERMEKTE,HAMLE YAPMAK ÜZERE OLAN YA DA ZATEN ALANI TÜKENEN ''X'' İSE BU PASLA ÇOĞUNLUKLA AFFALAR POZİSYONDA KALMAKTA.YARATICI ÖZELLİKLERİNİ KULLANMASI VE TOPU SAKLAYARAK ÖLDÜRÜCÜ NOKTAYA TAŞIMASI GEREKEN AMA BUNDAN NE KADAR HABERİ VAR BUNCA SENEDİR ANLAŞILMAYAN DELGADO BU ÖZEL HAREKETİYLE BİLE YANLIŞ KAN OLDUĞU İZLENİMİ VERMEKTE...
Özel olarak tüm bu oyunculara değinmek bir blog yazarı için gayet kolay.Heleki bu takımı alıcı gzöle izleyen biriyse.Ancak kafalar öyle dağınık ki...
Sözün özü bilhassa etkin ve yetkin olması gereken oyuncuları bulunmayan bir takımdan bahsediyoruz.Bakileri yollar yerlerini doldurursuzun.Buraklar,İbrahimler gider yeni umutlar Serdarlar,Aydınlar gelir.Ama tam da hesabın kesilmesi gereken anda sahneye çıkacak bir kaç assolistiniz yoksa ''hesap size döner''...En yakın örneği KAYSERİSPOR MAÇIDIR.
Bobo,Tello,Delgado artık isteyen kulüplere uygun ücretlerle satılmalıdır.Tabii ki uygun zamanda.
Peki neler yapılmalıdır?Bir daha ki sefere...Daha akıl başta olunca.

2 Kasım 2008 Pazar

HABER GÜZEL DÜNYA GÜZEL SEN GÜZELSİN GÜZELSİN

''O'' AN...Resmi bi tören bu...:)
İşte tarihe geçen andan bir kare:)

1 Kasım 2008 Cumartesi

Futbol Yazısı


murat ç. 01.11.2008
Türk futbolunda önemli bir teknik direktör arayışı var.Fatih Terim,Şenol Güneş bir biçimde Türkiye Ligi kariyerlerini noktalamış görünüyor.Aslında üzerine konuşulması gereken bir nokta bu.Hangi ligde milli takım ve kulüpler düzeyinde saygı duyulacak bir noktaya ulaşmış teknik direktör -daha çok da psikolojik olarak- kendine çalışacak bir takım kalmadığını söyler ki?Mustafa Denizli Beşiktaş'la uzun bir aradan sonra tekrar Türk futbolunun hizmetine girmişse de,Türk futbolseveri kendine yani bir idol arayşında gizliden gizliye.Herkes kendi ''Fatih Terim'ini'' yaratmaya çalışmaktaydı bir dönem,Oğuz Çetin,Rıza Çalımbay gibi isimlerle ataşlenen o dönemin ardından,bu kez esas olarak ülke futbolu yeni ''nefesini'' göz ucuyla olsa da arıyor ve Oğuz Çetin'e Rıza Çalımbay'a fırsat doğuran o dönemin hevesinin, henüz küllenmediğini gösteriyor bu durum.Öyle ya bundan 20 yıl öncesi gibi yakın bir geçmişe göz attığımızda,büyük takımları çalıştırmakta olan ''eski futbolcu'' payesine de sahip tek isim Mustafa Denizli'ydi.O dönem için bu büyük takımlarımızın futbolu bırakmış,sembol isimlerinin kulüplerin başına geçmesi çok da konuşulan yada önemle gündeme gelen bir konu değilmiş demek ki dedirtiyor bu durum insana.Akımın da Mustafa Denizli'yle başladığını bir kez daha hatırlamış oluyoruz elbette.Ama kaçmaması gereken bir nokta var ki;o da eğer Mustafa Denizli başarılı olmasaydı bugün bile kolay kolay büyük takımların başına eski önemli futbolcuların,teknik direktör olarak geçmeleri söz konusu olamazdı.Bakarsak bugün bile bu kadar zor ağıza alınır şeyler bunlar.
TRAFİK ARTTI
Ama özellikle Galatasaray'ın Terim'li 96-2000 dönemi ve devamında kulüplerin ve yerli teknik direktörlerin bu konuda cesareti artmış görünüyor.Rıza Çalımbay,Feyyaz Uçar,Mehmet Özdilek,Bülent Korkmaz,Ertuğrul Sağlam,Aykut Kocaman,Ünal Karaman,Tolunay Kafkas gibi isimler teknik direktörlüğe soyunurken,milli takımda da yardımcı antrenörlük görevlerini Metin Tekin,Oğuz Çetin üstlendi,Ümit milli takımı da Hami Mandıralı çalıştırmaya başladı. Türk futbol simgelerinin,teknik direktörlüğe soyunmaları Türk futbolu adına elbette bir gelişme.Çünkü futbol adına çalışmalar yapmak isteyen isimlerin artması,hele de bu isimler geçmişleri futbolla yoğurulmuş ve futbolla ilgili yetenekleri,tecrübeleri tescilli isimlerse,önemli bir zenginlik Türk futbolu adına.Çünkü neresinden bakarsanız bakın hayat acımasız kurallarını işletiyor,zaman su gibi akıp geçiyor ve bir dönemi idolü ''3 büyük teknik adam'' Denizli,Terim ve Güneş yaşlanıyorlar ve bir gün mutlaka kendilerini futboldan emekli edecekler.İşte o zaman biz futbola körükörüne bağlı futbolseverler kendi idollerimizin peşinden koşacağız.Bu durumda da şimdiden futbol tarlası ne kadar çok aşık olunan-herkesin kendi takımı için elbette-isimle dolarsa takımına daha aşık futbolsever de o kadar şanslı olacak,bu da işin bir diğer boyutu.Fakat meselenin özü biraz da futbolcuların kariyer seçimiyle-bu seçimin doğru olup olmaması arasında beliriyor.Futbol kariyerlerinin ardından kendilerine teknik adamlığı seçen bunca isimden kaçı hepimizin avrupada başarılı olmasını istediği kulüpleri o başarılara taşımak konusunda ''yetkin'' olabilir?Asıl mesele bu.
SORULMASI GEKEN SORULAR
Ortada böylesi bir soru varken ve bu sorunun somut cevabını vermek bu kadar zorken,kulüpleri,taraftarların ve hatta kendilerini bu zor sorunun içine atan ''yeni hocaların'' bu soruya farklı cevaplar vermeleri,bu kadar farklı bakış açısının olması çok doğal.Tüm futbol tarihi içinde başarılarıyla efsane olmuş teknik direktörlerin hem kişilik hem de taktiksel bir takım vasıfaları ele alındığında da bu cevabı vermek kolaylaşmıyor çünkü burdan yola çıkıp kıyas yoluyla bazı isimleri sınıfta bırakmak anlamsız,burası Türkiye ve Türk futbolunda kurallar farklı işliyor.Hala profesyonel ellerle ve profesyonel bakış açısıyla yönetilmeyen kulüplerin,düzensizliğin,organizasyonsuluğun egemen olduğu bir futbol kültüründen bahsediyoruz.Bu noktada teknik direktörü en önce değişen koşullara uyum sağlama ve her durumda kendi düzenini o duruma uydurma zorunluluğu bir adım öne taşıyabiliyor.Şüphesiz yönetimiyle iyi satranç oynayabilmeli de bir teknk direktör.Örneğin Ertuğrul Sağlam Beşiktaş'a imza attığı sezon transfer konusunda bu konulardaki beceriksizliğini sergilemiştir.Belki adı geçen ama kendi isteğiyle vazgeçilen isimler tranafer edilseydi ona olan bakış açısı bugün daha farklı olabilirdi.Devam eden süreç içinde yönetimle arasındaki ritmin nasıl bozluduğunu ve nasıl sonuçlandığını hep beraber gördük.Türk teknik direktörünün aşması gereken engellerin başında kendi tarzını kulübe yansıtamayışı yatıyor.Rıza Çalımbay'lı dönemde de Ertuğrul Sağlam'lı dönemde de yaşanan en önemli karmaşa şuydu: ''bu takım kimin takımı?''...Yani bu dönemleri gözümüzün önüne getirdiğimizde transferleri kimin üstlenmesi gerektiği hususu çok tartışmalı.Takımı teknik direktör kurmalı hele ki en ufak başarısızlıkta tu kaka edilen siz oluyorsanız,hiç değilse mevkisinden,özelliklerine kadar sizin belirlediğinizi çerçevede,oynatmak istediğiniz anlayışa uygun isimlerle tu kaka edilmelisiniz.Teknik direktörlük sınavında ''yerli hocaların'' ilk sınıfta kaldığı konu bu diye düşünüyorum.Çapkın bir adamla evlenen genç kadın gibi eğer ilk andan ipleri kaptırıverirseniz,o çapkın sizi gözünden çabuk çıkarabilir.
DERSLER
1-Kendi anlayışına ters düşen herhangibir temel konuda tepkisini koyan,çizgilerini belirli bi şekilde çeken,kendi sorumluluğu altındaki hayati konularla ilgili,başkalarının kişisel icraatlarının altına imza atmama erdemine sahip,
2-Zaten özellikle futbol geçmişinden dolayı manevi tabiatını iyi tanıdığı,oynanan futboldaki noksanlıları görme şansının çok çok rahat olduğu ''o'' kulüpte kendi ''kişisel duruşunu'' da,taktiksel anlayışını da hakim kılan..................
bir isim ancak o çok dalgalı ''yüksek dağlarda'' sağlam kalabilir.Son dönemde yaşanan hüsranların temel sebepleri bunlardır.
Örneklerini çoğaltabileceğiz tüm o tecrübelerde büyük umut güttüğümüz isimlerin hiç bir izinin kalmaması,aklımızda hüsranla biten deneme hatırasından başka birşey bırakmaması hep bu üstte saydığım şeylerin eksikliğindendir.Oysa iyi bir teknik direktör olmak için yeterli şeyler bile değil bunlar.Daha pek çok vasfın bulunup bulunmaması iyiliği yada kötülüğü belirler.Ama ne yazıkki daha bu noktalarda sınıfta kalınınca başka noktalara ve örneklere ayrıca uzun uzun değinmek gerekir.Türk futbolunun yeni saha kenarı liderleri arayışında,bu liderliğe talip isimlerin ilerleyişleri ciddi bir şekilde analize değerdir.
KAYSERİSPOR
Bu tip bir düşünceye dalmak için en uygun mekan da Kayserispor'dur.İki farklı futbol simgesinin teknik adamlığa girişine sahne olan bu kulübün seçimlerinin izlediği yola değinmek gerek.Özellikle de şu an hala ''o yol üzerinde'' olanı isme...Acaba ilerliyor mu diye...

31 EKİM-2 KASIM BENİM KUPONUM

BENİM KUPONUM
eskişehirspor-fenerbahçe ___2___1.75
istanbul b.b.-trabzonspor___2___1.5
reggina-inter___2___1.2
atletico madrid-valladolid__1___1.3
marseille-st.etienne___1___1.35
lyon-le mans____1___1.2
birmingham-coventry city__1__1.4

31 ekim- 2 kasım İDDAA TAHMİNLERİM

İTALYA SERİA A:

REGGİNA-İNTER 2 1.25
ATALANTA- LECCE ALT 1.5


İNGİLTERE PREMİER LİG VE CHAMPİONSHİP:

EVERTON- FULHAM 1
BİRMİNGHAM- COVENTRY CİTY 1 1.4

TÜRKİYE SÜPER LİGİ:

ESKİŞEHİRS.- F.BAHÇE 2 1.75
İ.B.B. - TRABZONSPOR 2 1.5

İSPANYA LA LİGA:

VALENCİA- RACİNG S. 1 1.2
ATL. MADRİD - MALLORCA 1 1.35


FRANSA LİGUE 1:

MARSEİLLE- ST.ETİENNE 1 1.35
LYON-LE MANS 1 1.2


DİĞER LİGLERDEN SEÇME:

ODENSE- ALBORG 1 1.5
FREDİKSTAD-LYN 1 1.55

31 Ekim 2008 Cuma

Ayşe Özyılmazel
Fenerbahçeli filme gider misiniz?

Hafta başında yazmıştım, Beşiktaşlı arkadaşım Elçin esas oğlanın fanatik Fenerbahçeli olduğu film 'Aşk Tutulması'na girmemişti. Sonra da sizlere sormuştum: Siz de aynı şeyi yapar mıydınız yoksa takımım başka sinemam başka mı dersiniz? İşte cevaplar:


* Ben Galatasaraylı ve takımına da son derece bağlı bir bayan taraftar olarak Aşk Tutulması'na gittim. Çünkü karakterleri birbirine çok yakıştırdım. Hatta DVD'si çıksın, onu da alacağım. Evren S.


*Takım için bir filme gitmemeyi çok saçma buluyorum. Elif


* Ben de bir Beşiktaşlı olarak bu filme gitmeyeceğimi belirtir, arkadaşınız Elçin Hanım'ı da kararından dolayı tebrik ederim. Çarşı,Fenerbahçeli filme karşı! Demet C.



* 60 yaşında hasta bir Beşiktaşlı'yım, onun için Elçin'i destekliyorum. Fethi K.



* Beşiktaşlı olarak bu filme gitmeyi aklımdan geçirmedim. Beşiktaşlı takımını gönlüyle sever, aşkla yan yana gelebilecek tek kulüptür Beşiktaş! Murat Ç.


* İnanılmaz derecede Fahriye Evcen hayranıyım ama hasta Galatasaraylı'yım. Bu yüzden asla içinde Fenerbahçe'nin olduğu bir filme gitmem. Sinem A.* Asıl olan Beşiktaşlı olup Fenerbahçe'nin filmini izlemektir. Beşiktaş herkesin kardeş takımıdır. Kardeş de kardeşine fedakarlık yapmalıdır. Merve.




burda maili bulunan Murat Ç. kim acaba? :))Pes bana ya..
kendisine haşmet babaoğlu'nu da örnek vermiş Murat Ç. ama yer dardı sanırım :P

30 Ekim 2008 Perşembe

İZLEDİM

İnanılmaz iyi yorumlar almış bi filmi izlemeye karar verdim.İzledim.
Belki o kadar çok övgü almasından dolayı çok da beğenmedim.
Netice itibariyle eli yüzü düzgün bi film,ama biraz bayatlamış bi hikaye
üstüne (bana kalırsa) abartılı bi masalcılıkla sunulunca,açıkçası etkilemek yerine sıktı beni.
Keri Russell'den de korktum.Onlar nası göz öyle ya(diolar ki aslında ilk başta yerine
Liv Tyler oynıcakmış:( )

FIFA.COM'DA BEŞİKTAŞ TANITIMI


Boğaz'ın Kartalı
GALİP ÖZTÜRK
30.10.2008
FIFA'nın resmi internet sitesinde dünyanın önemli kulüpleri bölümünde Beşiktaş, "Boğaz'ın Karakartalı" başlığıyla geniş biçimde tanıtıldı..
FIFA'nın resmi internet sitesi, dünya kulüpleri bölümünde Beşiktaş'ı geniş bir biçimde tanıttı. Kulübün kuruluş aşaması ve tarihi hakkında ayrıntılı bilgi verilen tanıtımda, "Siyah-beyazlı kulüp formasında Türk bayrağı bulunan ilk kulüptür" denildi. 1990'larda Gordon Milne yönetiminde art arda üç şampiyonluk kazanan ekipte, Metin Tekin, Ali Gültiken ve Feyyaz Uçar'ın gelmiş geçmiş en iyi hücum üçlüsü olduğu belirtilirken, 10-0'lık Adana Demirspor galibiyetiyle en farklı galibiyet rekorunun da kırıldığına dikkat çekildi. Son yıllarda Beşiktaş'ın geçmişteki kadar başarılı olamadığının ifade edildiği makalede, Mustafa Denizli'nin göreve gelmesiyle zirveye çıkan siyah-beyazlıların bu sezon şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri olduğu kaydedildi.

OKUDUM

Masumiyet Müzesi bir aşk romanı. Tıpkı Kar’ın siyasete, Benim Adım Kırmızı’nın resme odaklandığı gibi, bu roman da aşka odaklanıyor. Ama Pamuk’un bütün romanları gibi, insan hayatının her alanına, günlük hayatın inceliklerine ve resim, arkadaşlık, yalnızlık, mutluluk, gazeteler ve televizyon, aile gibi Pamuk’un sevdiği pek çok konuya da değiniyor.• Masumiyet Müzesi yalnızca bir roman değil. Pamuk’un yıllardır kurmaya çalıştığı bir müzenin de adı.• Masumiyet Müzesi, her şeyiyle, kendi içinde tutarlı bir Pamuk romanı. Ama aynı zamanda Pamuk’un Çukurcuma’da kurmakta olduğu, henüz açılmamış müzenin de adı. Bu müzede, roman kahramanı Kemal’in sevgilisi Füsun’un dokunduğu eşyalarla hikâyede sözü edilen pek çok nesne yer alacak. Pamuk bu eşyaları toplamaya, on yıl önce olayların bir kısmının geçtiği müze evi satın aldığı zaman başlamıştı. Pamuk, koleksiyonunu Türkiye yılı vesilesiyle Frankfurt’taki ünlü Schirn Galerisi’nde sergilemek için yaptığı anlaşmadan, sergi henüz hazır olmadığı için vazgeçti.


Orhan Pamuk'un, "en renkli ve en iyimser romanım", dediği Benim Adım Kırmızı, 1591 yılında İstanbul'da birbirleriyle sürekli çatışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir koca, sevgili aramaya başlayınca, o sırada babasının tek tek eve çağırdığı saray nakkaşlarını sakladığı yerden seyreder.Eve gelen usta nakkaşlar, babasının denetimi altında Osmanlı Padişahı'nın gizlice yaptırdığı bir kitap için Frenk etkisi taşıyan tehlikeli resimler yapmaktadırlar. Aralarından biri öldürülünce, Şeküre'ye aşık, teyzesinin oğlu Kara devreye girer. İstanbul'da bir vaizin etrafında toplanmış, tekkelere karşı bir çevrenin baskıları, pahalılık ve korku hüküm sürerken, geceleri bir kahvede toplanan nakkaşlar ve hattatlar sivri dilli bir meddahın anlattığı hikayelerle eğlenirler. Herkesin kendi sesiyle konuştuğu, ölülerin, eşyaların dillendiği, ölüm, sanat, aşk, evlilik ve mutluluk üzerine bu kitap, aynı zamanda eski resim sanatının unutulmuş güzelliklerine bir ağıt...


HABER GÜZEL DÜNYA GÜZEL SEN GÜZELSİN GÜZELSİN-2

Bardağı evde unutunca mucit oldu
Kayseri’de Erciyes Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünde okuyan bir öğrenci, arkadaşlarıyla pikniğe giderken içecekleri meşrubat için bardak almayı unutunca, meşrubat şişesinin alt kısmına çok sayıda bardağın konulabileceği "Bardaklı Meşrubat Şişesi" tasarımı geliştirdi. Genç mucit M. Tarık Koç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geliştirdiği ve patent müracaatı yaptığı bardaklı meşrubat şişesi tasarımının piknikçilere büyük kolaylık sağlayacağına inandığını söyledi. Yaklaşık 2 bin YTL harcayarak geliştirdiği bardaklı meşrubat şişesi tasarımını, meşrubat üreticilerinin beğenisine sunduğunu kaydeden Koç, şöyle konuştu: "Erciyes Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Bir gün arkadaşlarla birlikte pikniğe gitmiştik. Meşrubatları içmek için bardak almayı unutmuşuz. O zaman kendi kendime (Öyle bir tasarım yapayım ki meşrubat şişesinin içinde bardak bulunsun ve insanlar pikniğe, kıra, parka gittiklerinde ayrıca bardak alma ihtiyacı hissetmesinler) dedim. Bu fikir doğrultusunda 1 yıllık bir çaba ve 2 bin YTL’lik bir masrafla, geliştirdiğim bardaklı meşrubat şişesi tasarımımı önce noterden tescillettirdim. Daha sonra da Türk Patent Enstitüsüne patent başvurusu yaptım." Koç, geliştirdiği tasarım sayesinde istenilen sayıda pet bardağın meşrubat şişelendiği sırada şişenin alt tarafına yerleştirilebileceğini belirtti. Daha birçok projesi bulunduğunu da kaydeden Koç, bahçe mobilyaları ve berber koltuklarıyla ilgili de patent başvurularının bulunduğunu sözlerine ekledi

HABER GÜZEL DÜNYA GÜZEL SEN GÜZELSİN GÜZELSİN-1


VE RAMBO BULUNDU

Avrasya Maratonu’nda kestirmeden birinci olduğu ortaya çıkınca ödülü geri istenen Fenerbahçeli amigo Rambo Okan, “Kupayı kırıp denize attım” dedi

30. Avrasya Maratonu’nda ‘müthiş’ bir dereceyle 40-44 yaş kategorisinde birinci olan, ancak daha sonra yarışı parkurda ‘kestirme’ yaparak tamamlamadığı ortaya çıkan ‘Rambo’ lakaplı Fenerbahçeli amigo Okan Güler, kupasının geri istenmesine ‘isyan’ etti.Atletlerin taktığı çiplerin kontrolü sırasında foyası meydana çıkınca iki gündür aranan ancak başvuru formunda adresine ‘Fikirtepe Trabzon Kıraathanesi’ yazdığı için yeri tespit edilemeyen Rambo’ya telefonla ulaşıldı. Yetkililerin diskalifiye edildiğini söyleyerek kupasını geri istemesi üzerine sinirlenen Rambo Okan, “Ben o kupayı kırıp denize attım” dedi. Starttan Yenikapı’ya kadar koştuğu ancak Bakırköy’deki dönüş noktasına gitmek yerine sahil yolunun diğer tarafından finişe yöneldiği tespit edilen Okan Güler, ‘kestirme’ yaptığını kabul etmezken, “Yol boyunca hakemler vardı. Onlar bir yanlışlık tespit etmediler. Yarışı bitirip kupamı aldım. Madalyamı da Fenerbahçe Asbaşkanı Ali Koç’a hediye ettim” diye konuştu.Kupayı vermeye yanaşmayan Rambo Okan, “Birincilik ödülü olarak sizin bana 60 bin dolar vermeniz lazım. Eğer bu ödülü verirseniz, ben de kartondan bir kupa yaptırıp size gönderirim” diyerek yarış organizatörlerini bir de borçlu çıkardı.30 yıllık maraton tarihinde ilk kez böyle bir olayla karşılaşan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor A.Ş. yetkilileri, çözümü bu kategorinin birincisi ilan edilen Kemal Üney’e yeni bir kupa yaptırmakta buldu.

Türkiye'de Düzenlenen Uluslararası Karikatür Yarışması

İKİNCİLİK ÖDÜLÜ
Agim Sulaj (Arnavutluk)
BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ
Ahmet Öztürklevent (Türkiye)



CEM DİZDAR

Çarşı'yı seviniz!
30.1.2008
Futbol izleyicisinin ‘mühim insan’ payesi verdiği ve onların da kendilerini hakikaten öyle sandığı bir dolu ‘cahillik sınırı gezgini’ sık sık dile getirir; “Beşiktaş taraftarı takıma zarar veriyor.”Böyle düşünenler, futboldan ve hayattan anlamayanlardır kanımca. Ya da, hayattan anladıkları ‘bizim’ anladığımız değildir. “Herkes ve her şey birbirine benzesin!” Farklıya, başka düşünüp başkaca eğlenene tahammülleri olmayanların temel arzusu budur. Nedeni de açıktır; iktidarlarını daim kılmak. Çünkü farklı olan farklı düşünebilir!Ama onların hoşuna gitmese de Beşiktaş tribünü böyledir ve umarım hep böyle kalır. Bilmeyenler için söyleyeyim, Beşiktaşlılar için İnönü, bir ‘varoluş’ alanıdır. Onlara, “Bunları yapmayın” demek, “Kendinizden vazgeçin” demenin utangaç ifadesidir. Yani, “Kartal gol gol gol diye bağırmayın” demek, karikatürize edersek, İrlandalıların Brezilya, Avusturyalıların Arjantinliler gibi futbol oynamasını istemektir. Bu nasıl mümkün değilse, Beşiktaş tribünün başka bir hal alması da o denli mümkünsüzdür. Orası, Beşiktaş tribünüdür. Her ne kadar düşünsel olarak birbiriyle anlaşamayan gruplardan oluşuyor olsa da, Beşiktaşlılık üzerinden hayatla kurdukları ilişki orada başkalaşır. Bu bir tespittir ve neden böyle olduğu ayrı bir inceleme konusudur. Karıştırılmasın, bunu söylemek “Ötekiler kötü, Beşiktaş tribünü iyidir” gibi bir genel sonuca götürmez bizi. Beşiktaş tribünü özgündür, tekliğini bu anlamda kullanıyorum. Yoksa üstünlük, güç gibi yanından geçmeyeceğim kavramlar gerekçesiyle değil. Felsefi olarak ifadelendirirsem; “İnönü biriciktir.”‘Tek tip insan’ı hedefleyen otoriter/diktatoryal tarzlar, insanın gelişimini yaratan “özgürce oyna, özgürce eğlen, özgürce öğren” zincirini koparmaya gayret eder. O nedenle, Beşiktaş tribününün farkını ortadan kaldırmak için ‘daha nezih’, ‘daha az yaramaz’ olması istenir hep.Bilinir, Beşiktaş tribünü ya da kabul görmüş adıyla “Çarşı”, en az takımları kadar popüler bir kitledir. Muktedirleri rahatsız eden de bu farktır; takım kadar önemli olmak! Bu nedenle, ele avuca sığmadığı düşünülen topluluğu yola getirmeye çalışmak için neredeyse ‘düşünsel seferberlik’ ilan edilmiş durumda.Beşiktaş futbol takımına karşı sempati duyun ya da duymayın, hiç önemli değil. Beşiktaş tribünlerinin kolektif zekası, kolektif duyarlılığı, mizahı, eğlencesi, şu kısacık ömrümüzde ‘farklı olanın yaratıcılığını’ göstermesi açısından son derece öğreticidir. İhtiyaçları yok ama ‘onları seviniz..’ Tıpkı, 25 yaşında ölen Arkadaş Z. Özger’in “ben az konuşan çok yorulan biriyim/şarabı helvayla içmeyi severim” diye başladığı ‘Merhaba Canım’ adlı şiirinin sonundaki gibi; “ve bir gün hiç anlamıyacaksınız/güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum/ düşüvericek ellerinizden ellerinizden/ ve bir gün elbette zeki müreni seviceksiniz (zeki müreni seviniz)...”

ALACAKLARIM LİSTESİ :)



RAYBAN WAYFARER

Alacaklarım listesinin başında.

PROTESTO BÖLÜMÜ



ne teknik direktörler eskitti...

ne futbolcular gönderdi...

kafasına eseni getirdi...

bir tek o gitmedi...

Karikatür Seçtim1