1 Kasım 2008 Cumartesi

Futbol Yazısı


murat ç. 01.11.2008
Türk futbolunda önemli bir teknik direktör arayışı var.Fatih Terim,Şenol Güneş bir biçimde Türkiye Ligi kariyerlerini noktalamış görünüyor.Aslında üzerine konuşulması gereken bir nokta bu.Hangi ligde milli takım ve kulüpler düzeyinde saygı duyulacak bir noktaya ulaşmış teknik direktör -daha çok da psikolojik olarak- kendine çalışacak bir takım kalmadığını söyler ki?Mustafa Denizli Beşiktaş'la uzun bir aradan sonra tekrar Türk futbolunun hizmetine girmişse de,Türk futbolseveri kendine yani bir idol arayşında gizliden gizliye.Herkes kendi ''Fatih Terim'ini'' yaratmaya çalışmaktaydı bir dönem,Oğuz Çetin,Rıza Çalımbay gibi isimlerle ataşlenen o dönemin ardından,bu kez esas olarak ülke futbolu yeni ''nefesini'' göz ucuyla olsa da arıyor ve Oğuz Çetin'e Rıza Çalımbay'a fırsat doğuran o dönemin hevesinin, henüz küllenmediğini gösteriyor bu durum.Öyle ya bundan 20 yıl öncesi gibi yakın bir geçmişe göz attığımızda,büyük takımları çalıştırmakta olan ''eski futbolcu'' payesine de sahip tek isim Mustafa Denizli'ydi.O dönem için bu büyük takımlarımızın futbolu bırakmış,sembol isimlerinin kulüplerin başına geçmesi çok da konuşulan yada önemle gündeme gelen bir konu değilmiş demek ki dedirtiyor bu durum insana.Akımın da Mustafa Denizli'yle başladığını bir kez daha hatırlamış oluyoruz elbette.Ama kaçmaması gereken bir nokta var ki;o da eğer Mustafa Denizli başarılı olmasaydı bugün bile kolay kolay büyük takımların başına eski önemli futbolcuların,teknik direktör olarak geçmeleri söz konusu olamazdı.Bakarsak bugün bile bu kadar zor ağıza alınır şeyler bunlar.
TRAFİK ARTTI
Ama özellikle Galatasaray'ın Terim'li 96-2000 dönemi ve devamında kulüplerin ve yerli teknik direktörlerin bu konuda cesareti artmış görünüyor.Rıza Çalımbay,Feyyaz Uçar,Mehmet Özdilek,Bülent Korkmaz,Ertuğrul Sağlam,Aykut Kocaman,Ünal Karaman,Tolunay Kafkas gibi isimler teknik direktörlüğe soyunurken,milli takımda da yardımcı antrenörlük görevlerini Metin Tekin,Oğuz Çetin üstlendi,Ümit milli takımı da Hami Mandıralı çalıştırmaya başladı. Türk futbol simgelerinin,teknik direktörlüğe soyunmaları Türk futbolu adına elbette bir gelişme.Çünkü futbol adına çalışmalar yapmak isteyen isimlerin artması,hele de bu isimler geçmişleri futbolla yoğurulmuş ve futbolla ilgili yetenekleri,tecrübeleri tescilli isimlerse,önemli bir zenginlik Türk futbolu adına.Çünkü neresinden bakarsanız bakın hayat acımasız kurallarını işletiyor,zaman su gibi akıp geçiyor ve bir dönemi idolü ''3 büyük teknik adam'' Denizli,Terim ve Güneş yaşlanıyorlar ve bir gün mutlaka kendilerini futboldan emekli edecekler.İşte o zaman biz futbola körükörüne bağlı futbolseverler kendi idollerimizin peşinden koşacağız.Bu durumda da şimdiden futbol tarlası ne kadar çok aşık olunan-herkesin kendi takımı için elbette-isimle dolarsa takımına daha aşık futbolsever de o kadar şanslı olacak,bu da işin bir diğer boyutu.Fakat meselenin özü biraz da futbolcuların kariyer seçimiyle-bu seçimin doğru olup olmaması arasında beliriyor.Futbol kariyerlerinin ardından kendilerine teknik adamlığı seçen bunca isimden kaçı hepimizin avrupada başarılı olmasını istediği kulüpleri o başarılara taşımak konusunda ''yetkin'' olabilir?Asıl mesele bu.
SORULMASI GEKEN SORULAR
Ortada böylesi bir soru varken ve bu sorunun somut cevabını vermek bu kadar zorken,kulüpleri,taraftarların ve hatta kendilerini bu zor sorunun içine atan ''yeni hocaların'' bu soruya farklı cevaplar vermeleri,bu kadar farklı bakış açısının olması çok doğal.Tüm futbol tarihi içinde başarılarıyla efsane olmuş teknik direktörlerin hem kişilik hem de taktiksel bir takım vasıfaları ele alındığında da bu cevabı vermek kolaylaşmıyor çünkü burdan yola çıkıp kıyas yoluyla bazı isimleri sınıfta bırakmak anlamsız,burası Türkiye ve Türk futbolunda kurallar farklı işliyor.Hala profesyonel ellerle ve profesyonel bakış açısıyla yönetilmeyen kulüplerin,düzensizliğin,organizasyonsuluğun egemen olduğu bir futbol kültüründen bahsediyoruz.Bu noktada teknik direktörü en önce değişen koşullara uyum sağlama ve her durumda kendi düzenini o duruma uydurma zorunluluğu bir adım öne taşıyabiliyor.Şüphesiz yönetimiyle iyi satranç oynayabilmeli de bir teknk direktör.Örneğin Ertuğrul Sağlam Beşiktaş'a imza attığı sezon transfer konusunda bu konulardaki beceriksizliğini sergilemiştir.Belki adı geçen ama kendi isteğiyle vazgeçilen isimler tranafer edilseydi ona olan bakış açısı bugün daha farklı olabilirdi.Devam eden süreç içinde yönetimle arasındaki ritmin nasıl bozluduğunu ve nasıl sonuçlandığını hep beraber gördük.Türk teknik direktörünün aşması gereken engellerin başında kendi tarzını kulübe yansıtamayışı yatıyor.Rıza Çalımbay'lı dönemde de Ertuğrul Sağlam'lı dönemde de yaşanan en önemli karmaşa şuydu: ''bu takım kimin takımı?''...Yani bu dönemleri gözümüzün önüne getirdiğimizde transferleri kimin üstlenmesi gerektiği hususu çok tartışmalı.Takımı teknik direktör kurmalı hele ki en ufak başarısızlıkta tu kaka edilen siz oluyorsanız,hiç değilse mevkisinden,özelliklerine kadar sizin belirlediğinizi çerçevede,oynatmak istediğiniz anlayışa uygun isimlerle tu kaka edilmelisiniz.Teknik direktörlük sınavında ''yerli hocaların'' ilk sınıfta kaldığı konu bu diye düşünüyorum.Çapkın bir adamla evlenen genç kadın gibi eğer ilk andan ipleri kaptırıverirseniz,o çapkın sizi gözünden çabuk çıkarabilir.
DERSLER
1-Kendi anlayışına ters düşen herhangibir temel konuda tepkisini koyan,çizgilerini belirli bi şekilde çeken,kendi sorumluluğu altındaki hayati konularla ilgili,başkalarının kişisel icraatlarının altına imza atmama erdemine sahip,
2-Zaten özellikle futbol geçmişinden dolayı manevi tabiatını iyi tanıdığı,oynanan futboldaki noksanlıları görme şansının çok çok rahat olduğu ''o'' kulüpte kendi ''kişisel duruşunu'' da,taktiksel anlayışını da hakim kılan..................
bir isim ancak o çok dalgalı ''yüksek dağlarda'' sağlam kalabilir.Son dönemde yaşanan hüsranların temel sebepleri bunlardır.
Örneklerini çoğaltabileceğiz tüm o tecrübelerde büyük umut güttüğümüz isimlerin hiç bir izinin kalmaması,aklımızda hüsranla biten deneme hatırasından başka birşey bırakmaması hep bu üstte saydığım şeylerin eksikliğindendir.Oysa iyi bir teknik direktör olmak için yeterli şeyler bile değil bunlar.Daha pek çok vasfın bulunup bulunmaması iyiliği yada kötülüğü belirler.Ama ne yazıkki daha bu noktalarda sınıfta kalınınca başka noktalara ve örneklere ayrıca uzun uzun değinmek gerekir.Türk futbolunun yeni saha kenarı liderleri arayışında,bu liderliğe talip isimlerin ilerleyişleri ciddi bir şekilde analize değerdir.
KAYSERİSPOR
Bu tip bir düşünceye dalmak için en uygun mekan da Kayserispor'dur.İki farklı futbol simgesinin teknik adamlığa girişine sahne olan bu kulübün seçimlerinin izlediği yola değinmek gerek.Özellikle de şu an hala ''o yol üzerinde'' olanı isme...Acaba ilerliyor mu diye...

Hiç yorum yok: