28 Mayıs 2009 Perşembe
Dersler Çalışmalar 2
Derslerine yüzde elli oranında girdiğim ve pratik çalışmalarına katıldığım DEVLETLER ÖZEL dersinden de bir çalışma dosyam oluştu.Başka çalışma notlarıyla da desteklenmesi gereken bu not ve pratik ışığında çalışacağım sınava...
Dersler Çalışmalar 1
Çalışmalar hakkında bilgileri burada yayınlayacaktım...
İlk çalışma dosyamı yarı yıl tatilinde farkında olmadan tüm konularının üstünden geçmiş ve özet çıkamış olduğum İCRA-İFLAS HUKUKUndan oluşturdum.Farkında olmadan çünkü ben sadece icraya çalışmanın yeterli olmayacağını sanmıştım oysaki ben yeteri kadar çalışmışım,iflas konuları sınavda çok da çıkmayacakmış.Sınav öncesi tekrar üzerinden geçeceğim notlarımı böyle hazırlamış oldu. Notlarımı çalışırken kanundan da çalıştığım konuların maddelerine bakarak sınava gireceğim.
2. çalışma dosyam yarım olan ve çok önemli saklı pay ve tenkis konuları eksik olan mirastan. Yarım olduğu için yeterince faydalı bir çalışma olduğunu söyleyemem. Sınavlardaki zayıf karnım miras hukuku olacak. Pratik çalışmalardan hazırlanmak durumundayım kalan sürenin yetersizliğ yüzünden.
İŞ HUKUKU; en rahat olduğum derslerden biri. Çalışma dosyasını kaçırmadığım derslerinden hocanın bir metinden okurcasına anlattıklarını kağıda geçirerek elde ettim. Derslerden aşina olduğum konuların üstünden bir de notlarımı okuyarak geçmiş olacağım...
Ticaret 4... Yine derslerinden elde ettim notlarımı.Zaten deniz ticaret,kıymetli evrak ve sigorta hukuku konuları teker teker ayrıntılı biçimde kitaptan takibi zor dersler,çünkü yine derslere girmeniz gerekecek hocanın hangi knuyu ne şekilde işlediğini anlayabilmek için.Bu nedenle benim yolum fena bir yol değil. Üstelik kıymetli evraktan çek, deniz ticaretten gemi sicili ve rehni, sigortadan da mal ve can sigortalarını daha ayrıntılı çalışacağım notlar ve kitaplar elimde mevcut. ilk dönem notumun 70 olduğu,ödevlerini yaptığım ve derslerine girdiğim bu dersten geçmiş olmayı hakkettiğme inanıyorum.
7 Mayıs 2009 Perşembe
B.U. OLMAK
İnsan olan herkesi üzen bir helikopter kazası yaşandı, BBülent Uygun ''şair'' oldu...Sivas'la hiç bir bağı olmayan B.U. 2 sezon şampiyonluk yarışı yaptı,Sivas şehrinin (kendine göre) makus talihini değiştiren ''şehir kahramanı'' olarak atıldı öne...Atkıllar bağlandı italyan stillerinde,Burberry'den paltolar alındı ve hemen keskin,sert bakışlar takınıldı,B.U. artık ''karizmatik lider ' olmuştu.Futbolculuk kariyerinde istediği yere gelememiş bir adam,teknik direktörlük görevine kendisinin bile İTİRAF ettiği şekilde tesadüfen başlamış bir adam artık ülkenin atmosferiyle, Türk futbolunun gidişatıyla ilgili kendini sorumluluk sahibi görüverdi.
Herkesin inancı vardır. Kimi öyle,kimi böyle... Bu ülkede çoğumuzda Elhamdüllilah Müslümanız. Ama herkes kendi inanç ikliminde yaşamalıdır.Bülent Uygun her iki lafından birinde vurguladı ''derin inancını'', O birleştirici, bütünleştirici bir ''kahramandı'' ama Anadolu-Diğerleri ayrımını yaratmaya kalkmaktan geri de durmadı...O '' DEMAGOGLARIN KRALI'', O abartı sanatı üstadı olabilirdi ancak...
Tarih : 3 mayıs 2009
yer: star tv / spor programı
Kişiler: B.U. VE UĞUR MELEKE
Uğur meleke (ki ülkenin en dinlenir futbol yazarıdır ve yorumcusudur) bjk-fb maçı sonrası ''incilerini'' dizme imkanı bulan b.u. yayına bağlanmışken ona şu soruyu soruyor:'' bülent hoca, gaziantep maçı sonrası antepli oyuncuların performansıyla ilgili manidar ve agresif açıklamalarınız oldu. sivasspor da 2 sezon öncesine kadar orta sıralarda oynayan bir takımdı. Siz yine aynı durumda olsanız ve şampiyonluk yarışında olan bir takımla oynsaydınız gaziantepspor gibi mücadele etmez miydiniz? maçı kazanmak için oynamaz mıydınız? BU AÇIKLAMALARINIZI YADIRGADIM...''B.U. kem küm ediyor '' ben sitemkar konşmadım,tebrik ettim'' diyor... Oysa bu lafları etmesi oldukça muhtemel çünkü kesilmiş,montajlaşmış görüntülerde bile '' şampiyon biziz (gönüllerin!?) ama birinci kim bilmem'' diyor...Herhalde bu laflar Gaziantepspor, Beşiktaş gibi takımları hedef almadı da diyemez!
İŞTE YİNE 30.04.09 TARİHLİ MİLLİYET'TEN Nilay YILMAZ'IN ''YAKAN TOP'' KÖŞESİNDEN B.Ü. 'YLE İLGİLİ SAPTAMALAR:
'' Uygunsuz laflar!
Sivasspor’un başarısını takdir edip, görmezden gelinmeyecek yanlışlıklar üzerine de birkaç kelam etmek gerek. Teknik direktörleri neredeyse her açıklamasıyla “bu kadarı da olmaz ki” dedirtiyor insana... Diyor ki Uygun, Trabzonspor galibiyeti sonrası, “Kurmaylarımızla birlikte hazırladığımız yönteme türbulans antrenman metodu dedik ve içine bilimi de kattık. Karakterli ve bireysel becerilerini sahaya yansıtan bir takım ortaya çıktı. Bu başarı Bülent Uygun ya da birisinin başarısı değil. Bu başarı Anadolu’nun en uzak köşesinden, Hayrabolu’dan, Van Erciş’e, Biga’dan, Marmaris’teki dostlarımızın duası, futbol anlayışımızı destekleyen insanımızın başarısıdır”... Ağızdan ne çıktığını kulağın duymadığı laflar... Bilimle din yan yana gelmiş... Sivasspor’u şampiyonluk noktasına getirmiş... Sonra başlıyor Uygun... Ben, ben, ben... “Benim felsefem futbola başladığım zaman oluştu. Futbol oynarken, antrenör gibi düşünüp, futbolcu gibi uygulamaktı. Şimdi futbolcu gibi düşünüp, antrenör olarak uyguluyorum. 6 yıldır futbolu bilimle birleştirmeye çalışıyorum. Kalbimdeki futbol sevgisini de takımıma aktarıyorum. Türk antrenörüne imkan verildiği zaman neler yapabildiğinin göstergesi benim”... Narsistlikte Fatih Terim’in eline kimse su dökemez diye bilirdik. Boynuz kulağı geçermiş ya hani... Bülent Uygun onu da geçti... ''
********1- B.U.BİR ARADA SON DERECE UYUMLU VE MÜCADELECİ OYNAYAN BİR TAKIMIN TEKNİK DİREKTÖRÜDÜR...
********2- NE OLURSA OLSUN 2 SEZON ÜSTÜSTE ZİRVE YARIŞINDA KALMAK, GEREĞİ GİBİ ELE GEÇEN ŞANSLARDAN YARARLANAN BİR TAKIMIN HOCASI OLMAK KOLAY DEĞİLDİR...
********3- BUGÜN SİVASSPOR B.U. NÜN DE İÇİNDE OLDUĞU EKİP SAYESİNDE ÖNEMLİ BİR ATILIMIN EŞİĞİNE GELMİŞTİR,TESİSLEŞME VE KURUMSALLAŞMA SAĞLANIRSA SİVASSPO KALICI OLARAK ÜST SIRALAR İÇİN OYNAYAN BİR KULÜP HALİNE GELECEKTİR...
********4- B.U. VE SİVASSPOR YÖNETİMİ KISITLI İMKANLARDA İMKANLARINI DOĞRU KULLANARAK HERKESE İYİ BİR DERS VERMİŞTİR...
AMAAA lütfen dini, vicdanları vitrin olarak kullanmaktan vazgeç B.U. ... Senin kadar on miyonlarca beşiktaşlı da dua ediyor kulüpleri iki kupayı da alsın diye...Lütfen milliyetçi laflarla tribünlere oynamaktan vazgeç B.U. ... Beşiktaş da bu ülkenin kulübü, üstelik aynı zamanda bu ülke sporunun lokomotifi... AMBLEMİNDE TÜRK BAYRAĞI TAŞIYAN BÜR KULÜP... Bilimle futbolu birleştirme safsataları uydurmayı kes... Ne yaptın yani ''ÇİP Mİ TAKTIN FUTBOLCULARA''?!! Karizmatik lider rolü kesmeyi bırak, seni ilk kez tanımıyoruz B.U. ...Her sıkıştığında gündüz oynamaktan,bir gün önce oynamaktan vb kıl tüy sebeplerden medet umuyorsa bu ülkenin ''yeni kahramanı'', herkese sempati gösterileri yaparken işler zora girdiğinde rakibine sallamak ''delikanlılığını!'' yaparak gerçek yüzünü gösteriveriyorsa, ''ben bunları yaptım,daha şunları yapacağım, imkan tanındığında neler yapılacağını gösterdim vs vs'' laflarını edip de ilk sıkıştığı anda ağlamalara, duygu sömürülerine ve buram buram aşağılık kompleksi buram buram başarısızlık korkusu ve kendine güvensizlik kokan ''bizi şampiyon yapmazlar'' ''biz gönüllerin şampiyonuyuz ama birinciyi bilmem'' şeklinde konuşmaya başlıyor ve ''YÜZÜ KIZARMIYORSA'' bu ülkede liderlik, kahramanlık ucuzlmış demektir...''BİR ÜLKEDE KÜÇÜK İNSANLARIN GÖLGELERİ BÜYÜYORSA O ÜLKEDE GÜNEŞ BATIYOR DEMEKTİR'' bana bu sözü hatırlatıyorsun B.U. bunlardan vazgeç. silkin,sakin ol, gerçek bir beyefendi ol...
Bunlarda vazgeç B.U. sakin ol, gerçek bir beyefendi ol... OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN,YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL...
Bunları dinlersen doğal ve sağlam bir adam olursun.Senin iyiliğine bu laflar...Dinlemezsen... Kaybedeceksin... HEM DE GÖNÜLLERDE...!
6 Mayıs 2009 Çarşamba
YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ HUKUK KULÜBÜ DERGİSİ 1. SAYISI ---- Murat ÇANKAYA'nın yazısı-------AÇI
Birey, diğer insanlarla paylaştığı dünya içinde nice eylemiyle, hukukun alanına girmeye; bir yandan hukuku geliştiriken bir yandan gelişen hukuktan düzenini oluşturmaya devam ediyor.Biz hukuk fakültesinin genç öğrencileri ise bu akış içerisine kendimizi uygulayıcı,uygulamaları denetleyici yada kural koyucu olarak yerleştirebilmek için hukuk bilgisiyle donanmaya çalışıyoruz.
Şüphesiz öğrenimini görmekte olduğumuz dal, pek çok yanıyla canlı olması hasebiyle algılarımızı daima canlı tutmamız,bilgilerimizin sağlam bir temel üzerinde ayakta kalmasını sağlamamız gereken bir dal.Özellikle Türk Hukuk sisteminin genel hatlarını,temelini öğrendiğimiz ilk yıllardan, hukukumuzun kendi içinde ayrılan dallarına eğildiğimiz ve teorik de olsa kimi bazı hukuki sorunlara karşı hangi yolların önümüzde belirebileceğine dair bir rotada ilerledik ve bu ilerleyişimiz devam ediyor.Ülkemiz hukukundaki bir takım sorunları derslerimizde hocalarımızın bahsettiklerinden ve çoğu zaman yakınımız olsun olmasın etrafımızdaki insanların karşılaştığı sorunlardan anlamak mümkün.Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihe kadar uzanan Anayasa oluşturma süreçlerine ve buna bağlı kanunlarımızdaki bir takım eksikliklere çoğu zaman saygın hukuk adamlarımız eleştiriler getirmiştir.Bu tip temel sorunlar da, derslerimiz kadar ilgilendiriyor biz hukuk fakültesi öğrencilerini.
Elbette hukukumuzun her alanıyla ilgili fikri gelişimimiz bizler için önemli ve bu gelişim devam etmelidir,edecektir ;ancak insanoğlu dünyada,Türkiye’de,kendi hayatında,kendi evinde,kendi odasında ve kendi aklında olmak üzere çerçevesini daraltarak sorunlarını irdeleme ve çözme yoluna gider çoğu kez. İnsanoğlunun bireysel olarak sorunlarını irdeleme ve çözme refleksi budur.Yani tümden gelen değil tüme varan bir anlayışla hareket eder,o kadar ki çoğu kültürde ‘’önce kendi evinin önünü temizlemek’’ sözü kullanılmaktadır.
Bu bağlamda bizler de öncelikle kendi ‘’hukuk evimiz’’ olan Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni değerlendirerek zihnimizin penceresini dış dünyaya açalım.Okulumuzun özel üniversite statüsüne haiz olması sebebiyle maddi imkanları oldukça geniş.Bunu pek çok gelişimin maddi bir takım noktalara dayandırılması ile ilgili oluşabilecek düşüncelere karşı bir kenara yazmak gerekir.Hukukun ne kadar canlı,insan için hayati ve insan yaşamından ayrılmaz olduğunun vurgusunu yapmıştık, bu bağlamda okulumuzun eğitim anlayışının da bu canlılığa uygun olması inkar edilemeyecek bir zarurettir.Teorik bir eğitimin ağırlıkta olduğu ve pek çok hayati bilginin kitap sayfaları arasında olduğu dalımızı,öğrenciler adına daha pratik ve,basit bir teşbihle,‘’3 boyutlu’’ hale getirmenin en önemli yolunun kısımlar halinde öğrencileri takibi mümkün olabilecek,gerçek davalarla,adliyede buluşturmak olduğu inancındayım.Kimi Avrupa ülkelerinde verilen hukuk eğitiminde yer alan bu uygulama,eğitimini aldığı alanı daha derinden hissetmesi gereken okulumuz öğrencileri adına da fevkalade kıymetli bir imkan olacaktır.Bu noktaya gelebilecek eleştirilere ise okulumuz hukuk fakültesinin ‘’avukat yetiştirme yeri’’ olmadığının bilinciyle bu fikrin gerekliliğinin savunulduğunu ve tek bir noktaya takılarak değil bu önerinin geniş yorumlanması gerektiğini belirterek cevaplamış olalım kısaca. Bunun için ilginin ve bu ilgiyi gösterebilecek asistan kadrosunun artması gerektiği ise genel bir eleştiri olmalı,tabi asistan azlığı dekanlığımıza değil Türkiye’deki ilgili kuruma yapılacak bir eleştiridir. Bölümümüzün en önemli sorunu ise eğitimini almış olduğumuz ‘’hukuk ve hukukun yarattığı düzeninin saygınlığı,bu anlayışın insan yaşayışına kattığı değerler’’e karşılık,okulumuz hukuk fakültesi uygulamasının biz ‘’o değerlere’’ inanmak isteyen idealist öğrencilere tezat yaşatan bir noktası:Sekreterlik ve Öğrenci İşleri Meselesi…Kısaca tekrar belirtirsek son derece saygın bir dal olan hukuk alanında eğitim verilirken,eğitim verilen öğrencilerin iptidai şartlarda bölüm işlerini halletmek mecburiyetinde kalmaları, öğrencilerin bilinçaltlarında bölümlerini ve bölümleriyle ilişkilerini olumsuz bir mahiyette sorgulama durumu yaratacaktır.Yaratıyor da...Medeni olmalarını ve hukuk alanındaki işlerini kendilerine yakışan saygınlıkla yürütmelerini beklediğimiz öğrencilere, daha bugünden bu beklentilere uygun bir zemin hazırlamamız gerekiyor.Notlarını,aldıkları dersleri,bölüm dışı seçimlik olarak almalarına hak tanınan derslerin zamanlarını belli bir düzende öğrencilere sunabilmek gerekir.Programını,düzenini oluşturmasında yardımcı olunan,derslerle ilgili her türden konuda bilgi kirliliğiye mücadele etmeyen,neyi,ne zaman, nerede yapacağını,sonuçlarını bilen bir öğrenci zihni oluşturur söylediğimiz noktanın daha iyileştirilmesi.Böylece örneğin seçimlik dersleri için hocalar arası mekik dokuyan,ders programında hiçbir dersi çakıştırmama çabasında,notlarının sekreterliğe ulaşıp ulaşmadığıyla yada hangi dersi aldığı hangi dersi almadığıyla ilgili bir sorun çıkmamış olsun diye dua eden ‘’hukuk fakültesi’’ öğrencisi kalmamış olur.Bu durumun hukuk eğitimi felsefesine yakışıp yakışmadığı önemle üstünde durulması gereken bir konu.Bir hukuk fakültesi öğrencisinin 2 not ortalamasını yakalayıp mezun olma derdine düşmesi mi yoksa verilen eğitimi en doğru şekilde algılayarak,belli bir felsefe temelinde hukuk eğitimini sindirmiş,ilerleyen yaşamında kendini geliştirmesi için her türlü donanıma haiz olması mı önemlidir?Bu soru iyi yanıtlanmalı.Bu yazının yazılma sebebi olan hukuk fakültesi dergisinin oluşturuluyor olması da gösteriyor ki,biz hukuk fakültesi öğrencilerinin eğitimini aldıkları daldaki zihinsel gelişimi,bu dalı en doğru şekilde kavramaları çok önemli.Düşünmek,sorgulamak,öğrenmek ve çevresindeki yaşayışa hukukun sunduğu saygınlığı ve düzeni kazandırmak,eğitimini aldığımız dalla ilgili bize heyecan katan bir unsur.Bu nokta bu nedenle gözardı edilmemeli.
İngilizce veya öğrencilerin seçecekleri başka bir yabancı dilin ilerde hangi mesleği yapacak(avukatlık,hakimlik vs vs) olurlarsa olsunlar belli bir kredi ve ders saatiyle,özenle öğrencilere öğretilmesi gerekliliği modern dünyanın yadsınamaz bir gerçeğini oluşturuyor.Hukuk alanındaki gelişmeleri takipten tutun da,bugün eğitimini aldıkları hukuk eğitimi üzerine yapacakları işlerinde kendilerine artı olarak değerler katacağını düşündüğüm bu nokta dar bir zihniyetle es geçilmemeli.Bu dersler göstermelik olmaktan çıkarılmalı.
Hukuk fakültesi eğtiminde hoca-öğrenci ilişkisinin temel bir yer tuttuğu kesin.Tek hocanın ‘’kitap’’ olduğu bir yerde o konuyla ilgili gelişimin yetersiz kalacağı gözardı edilemeyecek bir gerçek.Yakın Doğu Üniversitesi’nin hukuk fakültesi öğrencilerine en mühim katkısı, derslerin ,dallarında saygınlığı tescilli,tecrübeli isimler tarafından anlatılıyor olması.Bu nokta ne kadar katkıysa da Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’nde bir üniversite olmamız ve hocalarımızın Türkiye’nin saygın üniversitelerinden geliyor olmaları da bir o kadar dezavantaj bizler adına.Çünkü derslerle ilgili herhangi bir noktada danışma,soru sorma şansı ne yazık ki oldukça sınırlı hatta yüzyüze böyle bir eylem neredeyse imkansız.Bu sıkıntının aşılması değerli hocalarımızla,öğrencileri bir araya getirecek bir internet ağı yoluyla gerçekleştirebilinir.Okulumuzun en kalabalık ve en yoğun bölümlerinden biri olan hukuk fakültesinin kendi içinde büyümesi anlamına da gelecek bir gelişim olarak hazırlatılabilecek bir internet sitesiyle öğrencilerle kimi zaman online kimi zaman da soru-cevap şeklinde hocalarımızı bir araya getirebiliriz. Değindiğimiz tüm noktalar gibi daha pek çok sorun bulunabilir,pek çok eleştiri yapılabilir ve öneriler sunulabilir. Ancak önemli olan bu düşüncelerin, beyinlerimizde yer alması gereken , hukukunhem bireyin hem toplumun hayatına katması geren saygın değerlerine ve modern hukuk eğitimi anlayışına uygun olmasıdır.
Bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak ilk sayısında ‘’kendi evimizin önünü temizleme’’ yolunda ilerlenmesini doğru bulduğum için bu düşünceleri yazıya döktüm.Ancak elbette Türk hukuk sistemi üzerine de hukukumuz içindeki diğer dallarla ilgili de yorum,fikir belirteceğimiz günlerde gelecektir diye inanıyorum.Bir makale olmaktan çok çok uzağa düşen bu yazı belli bir tecrübe ve gözlemle olduğu kadar Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin gelişimini hızla sürdürerek bugünlerden daha idealist eğitim verilen bir hukuk yuvasına dönüşeceği inancıyla da yazılmıştır.Türk yargısının içine sık sık girdiği saygınlık,bağımsızlık sorunsalları, çağımızda sağlam temelli ve Anayasadan güç alan bir hukuk sisteminin, laik,sosyal,hukuk devleti anlayışının oluştuğunu tüm vicdan ve bilinçlere soru işaretsiz müjdeleyip müjdelemediği düşünceleri biz genç,hukuk fakültesi öğrencilerini de tutsak almışsa da bu ilk sayıda optimist bir düşünceyle kendi evimize baktık.
5 Mayıs 2009 Salı
NEDEN MUSTAFA HOCAM? Güntekin Onay
Peki neydi bu yanlışlar ?
Bunda Denizli'nin payı tabii ki çok büyük. Puan olarak rakiplerinden gerideyken futbolcuların özgüvenini yeniden kazanmasını sağladı. Ancak Mustafa hocanın sakatlıktan kurtulduktan sonra yeniden takıma giren Delgado’dan bir türlü vazgeçmemesi ve ısrar etmesi takımın dengelerini de bozdu.
Yabancı kontenjanı yüzünden takımın dengeleri değişti, bazen Delgado’ya formayı vermek Cisse’den vazgeçmek anlamına geldi. Peki bakalım Mustafa hocanın çok güvendiği Delgado kendisine ısrarla güvenen hocası için ne yapmış ligin ikinci yarısında...
Beşiktaş-Antalyaspor 1-0 (Delgado yok.)
Cisse boş bir oyuncu değil. 2004’de Monaco orta sahasında Şampiyonlar Liginde final oynadı. İlk 11’de. Monaco, Zidane’lı, Figo’lu, Raul’lu, Cambiasso’lu, Ronaldo’lu, Beckham’lı, Roberto Carlos’lu Real Madrid’i çeyrek finalde elerken yine 2 maçta da ilk 11’de sahadaydı. Önünde Makalele ve Vieira gibi oyuncular olduğu için A milli olmadı ama 15 kez Fransa ümit milli takımı forması giydi. İngiltere Premier Ligi'nde West Ham Utd’da 1 yıl forma giydi, 26 maç oynadı. Hiç bir kulüpte yedek kalmadı, 25-26 maç ortalamayla oynadı.
Özellikle Ersnt takıma katıldıktan sonra yıllarca üst düzey futbol oynamış bu ikili orta alanda olumlu bir görüntü ortaya koydular. Beşiktaş bu 2 oyuncu birlikte oynarken orta saha kontrolünü hep ele geçirdi. Oyunu elinde tuttu. Bursaspor maçında 10 kişi kalan takım bile Cisse – Ernst birlikte oynamaya başladıktan sonra oyunun kontrolünü eline aldı. Eskişehir’de de böyle oldu. Gaziantep deplasmanında da... Trabzonspor maçında Beşiktaş rakibi baskı altına alıp boğarken de... Bu ikili birlikte Mustafa Denizli’yi hiç üzmedi...
Ancak Denizli bu ikiliyi her fırsatta bozdu. Sivok’u Cisse’nin bölgesine çekip, Gökhan Zan’ı savunmaya yerleştirdi. Sivok iyi bir oyuncu, ancak bir savunma oyuncusu. Orta saha değil. Top rakipteyken orta alanda baskı yapacağına genellikle hep kendi cezasahasına kadar gelip stoperlerin arasına giriyor. Bursaspor maçında ilk yarı böyle oldu ve Beşiktaş pres yapamayıp orta alanın kontrolünü rakibe verdi. Orta sahada iyi pas yapamadı. Mustafa Denizli gibi tecrübeli bir isim bile Bursaspor maçının ilk yarısındaki o kötü tablodan ders almamış ki Fenerbahçe maçına da aynı tertip ile çıktı ve Bursapor maçındaki ilk yarının bir benzeri oynandı...
Sivok’un orta saha oynadığı hiç bir maçta Beşiktaş zengin bir görüntü ortaya koyamadı. Ayrıca da savunmada açıklar verdi. Çünkü Sivok bir orta saha oyuncusu değil. İyi bir stoper. Yani neticede tüm taşlar yerinden oynadı ve savunmadaki uyum da bir türlü sağlanamadı.
Sonuçta Beşiktaş yine de şampiyonluğa ulaşabilir.. Ancak ipler elinde değil.Sürekli kazanması, Sivasspor’un da hata yapması lazım. Sivasspor 2 kez bu fırsatı Beşiktaş’a verdi ancak Beşiktaş Bursaspor ve Fenerbahçe maçlarında bu şansı hem de İnönü’de kullanmadı.. Şaşırtıcı olan Mustafa Denizli gibi tecrübeli bir teknik adam bu iki maça da aynı kadroyla çıkarak aynı yanlışlarda ısrar etti...
4'ER 4'ER BEŞİKTAŞ
Beşiktaş'la ilgili değerlendirmelerimi bundan 1 buçuk ay öncesinden itibaren yani Trabzonspor maçından sonra 4erli maçlar halinde yapmaya başladığımı yazmıştım, ilk 4 maçını 12 puanla kapatınca da yine bu blogda ''şimdi sırada Sivasspor,Kayserispor,Kocaelispor ve Bursaspor maçları var'' diye yazmıştım. Bu 4 maçtan Beşiktaş yine yenilgisiz ama rakibi Sivas'ı ve Sivas'ın puan kaybettiği hafta Bursaspor'u yenemeyerek ayrıldı ve 8 puanla topladı.
Beşiktaş'ı 4erli maçlar halinde değerlendirirken Eskişehirspor ve Fenerbahçe maçlarını blogda değerlendiremedik.Bunlarda ara maçlar oldu.Beşiktaş, Eskişehirspor maçından zaten alması şart olan 3 puanla ama vasat bir futbolla ayrıldı ama asıl ''hayati'' maç olan Fb maçını mağlup kapattı.Bu 2009un ilk mağlubiyeti,son haftaların ha geldi ha gelecek denilen puan kaybının geldiği maç ve en önemlisi Sivassporun Gaziantepspor'a kaybettiği bir haftada lider olma şansını teptiği bir maç oldu.
Artık uzun uzadıya değerlendirmelerin yapılmasının anlamsız olduğu haftalar.Şu noktalara değinmek gerekiyor:
- Mustafa Denizli, normalde teknik direktörlerin maçın tamamıyla ilgili planlar kurarak bir onbir kuruyor olmasının aksine adeta maçın ilk yarısı için başka 2. yarısı için başka kadro düzenleri oluşturarak,''bozmak için 11 kuruyor''...Haftalarca 2. yarılar attığı gollerle kazanan( son haftalarda kocaeli,eskişehir galibiyetleri bu şekilde geldi,diğer maçlarda da galibiyet gelmese de 2. yarı artık klasikleşen değişiklikler yapıldı) Mustafa Denizli artık maçı 90 dakika şeklinde düşünerek şu zor haftaları ilk dakikalardan itibaren rahat geçirtecek şekilde bir kadro ve düzen kurmak zorunda.
- Delgado'nun,Bobo'nun,Serdar Özkan'ın,dönem dönem kişisel becerileriyle skor bulsa da (son fb maçında da böyle bir gol attı) Holosko'nun takımın yükünü sırtlayacak,kişisel sorumluluk alacak ooyuncular olmadıklarını daha önce yazmıştım.Özellikle bu haftalarda bahsettiğim özelliklere haiz oyuncuların yokluğu Beşiktaş'ın en önemli handikapı. Serdar Özkan geçen sene Beşiktaş dergisine yaptığı bir röportajda Sergen Yalçın'ın Beşiktaş'taki son sezonunda gençleşmiş kadroya bir İnönü maçından önce '' Üzerinizde bir baskı hissederseniz topu bana atın '' dediğini söylemişti. Bu lafı edebilecek oyuncular şampiyon takımın adını belirler çoğu zaman...Sorumluluk alan,baskı anında ayakta kalan ve arkadaşlarını da ayakta tutan bu nedenle zoru kolaya çeviren,yeteneklerini de en çok zor anlarda sergileyen oyuncular... Beşiktaş'ta bu tip oyuncular var mı yok mu tartışmasında fikrim belli ama artık en azından bazı anlarda bazı oyuncular daha çok mücadele etmeli ve hırs sergilemeliler,kendilerinden beklenenleri ortaya koymaları yeterli olacak olan bazı oyuncuların neler yapacakları son 4 haftanın en belirleyici noktası olacak...
- Fikstürden bahsetmeyelim,Beşiktaşın fikstürü zor,Sivas'ın kolay...Bu pek çok nokta gibi negatif bir unsur...
- Son olarak da genel bir değerlendirmede bulunalım ve kadroyla ilgili bilhassa dün gece Rıdvan Dilmen'in parmak bastığı çok önemli bir şeye değinelim...Sivok 5. defans oyuncusu gibi defansın içine giriyor,Delgado da Holosko,Bobo ve kanatlarda hücum oyunuculuğu görevi ve oyun yapısı sebebiyle 3. santrafor olan Tello'ya ilaveten hücum oyunucusu topluluğuna 4. oluyor...Orta sahada 50 metrelik boşluk ve orda da tek başına Ernst kalıyor...İşte bu değerlendirmeler Beşiktaşın oyunun iki yönünü beceriyle oynayan orta saha elemanı sıkıntısını, tüm bunlara rağmen ısrarla aynı oyun sisteminin türevleriyle sahada olmasının nasıl bir hata olduğunu ve Beşiktaş'ın önümüzdeki sezon ''yapılacaklar'' listesini belirliyor...
- Şimdi geride 4 maç daha var....
deplasman ANKARASPOR
deplsaman ANKARAGÜCÜ
İnönü GALATASARAY
deplasman DENİZLİSPOR
Son olarak bu 4 maçı yazacağız bu sene.Bitecek böylece bu sezon da...Şimdi yukarda oyunculara ve Mustafa Denizli'ye düşen görevleri sıralamaş olduk bir nevi.Fırsat artık sadece Sivas tarafından sunulabilir bir şeye dönüştü ve artık ihtimaller azaldı,puan kaybı lüksü tükendi.Taktiksel anlayış ve oyun içinde yapılması gerekenler artık sorumluluk sahiplerine kaldı yukarda söylediğimi tekrarlamam gerekirse...Her şey olabilir bu bir gerçek,kimse sezon sonunu net olarak kestiremez ama tüm okların Sivası'ı gösterdiği gerçeği de inkar edilemez.Beşiktaş kendine ters gelen Ankaraspor,düşmemek için her şeyi yapan Ankaragücü ve 100 yıldır kendine ters gelen Galatasaray'la oynayacak,öyle bir durum ki daha önce son haftada şampiyonluğu FB den alan Denizli deplasmanı bile bir tehdit Beşiktaş için.
Artık bekleme,görme dönemi.Tek yapabileceğim 1 ay sonra Beşiktaş'ın şampiyonluğuyla sevinmek için dua etmek...
17 GÜNLÜK TENEFFÜSTEN
Çoğu zaman planlar birebir uygulanamaz.Ben de bu arada yeterince çalışmadım ama derslerle ilgili bir değerlendirme yapmak gerekirse, son bi haftamda CEZA ÖZEL HUKUKUNDAN 3 KONU BİTİRMEK, MİRASTANDA 2 KONUYU ÇALIŞMAK PEK DE ZOR OLMAZ. FAKAT BİR TARAFTARN DA MEDENİ USUL NOTLARINI ÇIKARMAK VE DERS NOTLARINI TEMİZE ÇEKMEK GEREKECEK.
BU GEREKSİNİMLERDEN YOLA ÇIKARSAK MİRAS HUKUKUNA DAHA AZ UYUYARAK GÜNDÜZLERİ ÇALIŞMAK GÜNÜN GERİ KALANINI DA CEZA VE MEDENİYE BÖLMEK GEREKECEK. GÜNLÜK 5-6 SAATLİK ÇALIŞMANIN BENİ KIBRIS'A DERSLERE ISINMIŞ VE BELLİ BİR SEVİYEDE GÖTÜRECEĞİ KESİN. TABİ ORDA DA KÜTÜPHANEDE ARALIKSIZ ÇALIŞMALARA BAŞLAMAYI PLANLIYORUM.KIBRISTAKİ BİR AYLIK DÖNEMİMDE TEK PLANIM DERSLER ÜZERİNE ZATEN...
Bu arada evde biraz rahatladığım kesin,maddi meseleleri yani kredi kartını ödeyemediğim ve bu yüzden hem yapmayı düşündüğüm alışverişi yapamadığım hem de borçlu kaldığım bir gerçek.Kıbrıs'a giderken verilecek yol parasının önemli kısmını kredi kartına vererek en azından borcumu bitirmeye çalışacağım.Sanırım derslerin verdiği stres yanında alışveriş hevesim 2.planda kalacağından maddi meseleler de önemli olmayacaktır.Kısaca idare ederim:D
Evde ruhen rahatladığımı söylerken insanın sevdiği ve özlediği kişiyle bütün sıkıntıların ve yaşanan sıkıntıların ortasında görüşmesi de tam anlamıyla nefes almak gibi... Sıkıntılar yaşandıkça soru işaretleri artıyor ve insanın yaşadığı ilişkiyi sorgulaması söz konusu oluyor. Ama bu görüşme, sebebiyle ilgili hiçbir ad koyamasam da beni daha insani daha mutlu biri yapan şeyin sevdiğim insanda olduğunu gösterdi.Görüşme şeklimiz tıpkı ilişkimizi yaşama şeklimizde olduğu gibi, arzu etmediğimzi,hayal etmediğimzi şakillerde oluyor olsa da varlıklarımızın önemi herşeyin önüne geçiyor. Terazinin özlem kısmı,sevgi kısmı bu sıkıntılara ağır basıyor.Kısaca nefesimi aldım diyebilirim.
ŞİMDİ SALI GÜNÜNDEYİZ VE MİRAS-MEDENİ-CEZA ÖZEL 3LÜSÜNE DE ÇALIŞMAM GEREKEN BİR GÜN.
NOT:Yarın bu çalışmaları yaptıktan sonra bu dersler ve ayrıca icra,iş hukuku,ticaret hukuku 4 gibi derslerde ne noktada olduğumuzu,daha önce bolgda yazdığımız şekilde değerlendireceğim.