20 Ekim 2009 Salı

Feyyaz Uçar'ın Jübilesi

Feyyaz Uçar efsane üçlünün(maf) konuk edildiği bir programdaydı...
Habertürk ağustos ayı içinde bazı önemli sporcularla,sanatçılarla belgesel tadında röportajlar yapmış bir nevi onların hikayesini anlatmıştı.
Feyyaz Uçar kendi röportajında '' Ben futbolculuğumda jübile yapmadım.'' dedi, Beşiktaş Kulübünün o dönem ki yönetimini kastaderek '' Saha bakımdaymış'' dedi...Tebessümle.
Şüphesiz bu adamın kalbi siyah-beyaz...Hayatının en önemli,en güzel,en hayacanlı kısaca olumlu yada olumsuz ''en'' dolu anları Beşiktaş'tayken başından geçmiş.Sanırım Beşiktaş'ın ona jübile yapmamasının tek nedeni taraftarın sevgilisi olmuş bu ismin Fenerbahçe forması giymesi.
Aslında irdelenmesi gereken bir durum.
İlk bakışta klasik bir ''büyük kulüp'' refleksi...Büyük kulüpleri efsane yetenekler ve isimler yaşatır ve o isimler artık o kulübe aittir.Taraftarın hatıralarına girmişlerdir,şampiyonluklarda isimleri en önde yazılmıştır,herkesin onların yerinde olmak istediği isimlerdir.Ama her takımın taraftarından daha fanatik ,takımına daha düşkün ve hatta taraftarlık perspeftifinde ''muhafazakar'' olması beklenen büyük kulüp taraftarı futbolcudan da aynı bağlılığı bekler.
Feyyaz olayında buna ters düşen bir durum olmuş olmasa heralde o da Metin Tekin gibi, Rıza Çalımbay gibi, Mehmet Özdilek gibi,Ali Gültiken gibi omuzlarda uğurlanırdı.
Büyük kulüplerin sahip oldukları bu davranış geni elbette onları diğerlerinden ayırıyor.Hatta bağlılık hayatın her anında peşine düştüğümüz bir şey olduğu için sosyal anlamda da meşru bir hal içeriyor ama işin profesyonellik boyutu,futbolcunun da en nihayetinde bir işçi olduğu gerçeği, futbolun sahip olduğu bol imkanlar nedeniyle vefasız bir alan olması da unutulmaması gereken noktalar...
Ben Tümer Metin'i falan bilmem de Feyyaz Uçar hayatının o kısmını gözden de geçirmiştir bana kalırsa...
Keşke O da yaşanan kırık ayrılığa rağmen daha bilmem kaç nesil daha devam edecek efsaneliğine yakışır bir jübileyle uğurlanmış olsaydı diyorum ben de ona karşı beslediğim tüm kırgınlığa rağmen:). Futbol güzel şey ilkokul çağında Feyyaz'a Fenerbahçe'ye gitti diye kızarsınız ve bu duygu sizin peşinizi bırakmaz ama bir anda ''1,2,3,4 yetmez 4,5,6 olsun METİN-ALİ-FEYYAZ atsın Beşiktaşım şampiyon olsun'' tezahüratını yaparken bulursunuz kendinizi...
Komik FUTBOL OYUNUNUN içinde Feyyaz'a da küskün olunan evlat rolü düşmüş:)...
Ama olsun diyordu röportajında Feyyaz Uçar,gülerek: '' Ben de jübilemi tamamen futbolu bırakınca yapacağım,henüz futbolu bırakmadım ki...Hocalığı bırakacağım,futboldan elimi eteğimi çekeceğim zaman gelip kulübeye oturacağım, 45 dakika takımı kenardan yönetip sonra da yerimi yeni hocaya bırakarak tribüne çıkacağım...Nasıl fikir ama?''...

BAŞLIKSIZ




Yazıyı yazmaya başlarken herhangi bir başlık koymadım...Belki yazınının sonunda koyarım.Bu yazı konusunu oluşturan olaylar gerçekleştikten2 hafta sonra yazılıyor.Kimler kimler ne yorumlar yaptı.Bizzat 5 ekim günü tüm gazeteler bakan bendim.İbrahim Altınsay,Cem Dizdar başta olmak üzere kimler neler demiş diye ''UMUTLA'' köşe yazarı aradım...Saydığım iki isim de o günün ertesi yazı yazmamışlardı köşelerinde,İbrahim Altınsay maça da gitmemiş şimdi yanlış hatırlamıyorsam yurt dışındaymış.Asıl fikirlerine değer verdiklerimi hemen okuyamadım.Ama tvde gazetelerde pek çok değerlendirmeyi öğrenme fırsatımız oldu.
Ben ilk kez toplu halde biraz ''patırtılı'' ama onurlu biçimde şikayetlerin dile geldiğini gördüm.Son dönem bol Antepli icraatlar başta olmak üzere kadroda memnuniyetsizlik yaratan kalitesizlik ve ELBETTE 5 SENENİN SONUNDA İKİ KUPA BİRDEN ALINMIŞ OLSA BİLE RUHA SİRAYET ETMİŞ BEZGİNLİK,BIKKINLIK VE İKİ KUPADAN DAHA BÜYÜK VE ÇOK HAYALKIRIKLIĞI SES BULUYORDU O GÜN O YERDE...
Del Bosque dönemi yapılan transferler,yaşanan kaos dolu sezon yarısı ve hocanın aslında çok ama çok tartışılması gereken gönderiliş biçimi ve o biçimin sonucu 8 milyon euro...
Rıza Çalımbay döneminde yine Beşiktaş formasını ucuzlatan ama pahada ağır transferler,dolayısıyle bu yapılaşmadan ''beklenen'' kötü futbol ve takımın Türkiye ligi standartlarında bile 2. sınıf hale gelişi...Bir efsanenin hocalığınızı yapmasını istiyorsanız o efsaneye biraz arka çıkmak gerekir ama hayır zor günde değil elde para varken,transfer yapılırken,o ısararla kalitesiz isimleri tercih etse de ona onun isteyeceklerinden fazlasını yapabilecek isimler alarak...Ama elbette bu çok küçük bir nokta o dönemi tartışacak olursak...Ve büyük bir vizyon,hem de çok büyük,daha bunu yapacak yok ortalıkta...
Neyse o dönemi kapatmak da kolay oldu.RIZA KAPTAN gitti mesele bitti.Tigana geldi.Zaten ne zamandır basınımız,medyamız çok istiyordu onu başta Galatasaray olmak üzere Türkiye'de bir takımda görmeyi.''Büyük'' başkan ve adamları da Beşiktaş'a getirdiler.Hiç değilse kendine özgü bir tarafı vardı o dönemin yalan söylemeyelim.Bol genç yetenekli,farklı savunma çözümleri aranan bir dönemdi.Ama asla büyük oynanmayacağı da belliydi.
Transfer politikası değişmedi,kritik maçları almaya gücü yetmeyen ekibe rağmen kazanılamayan bazı maçlar sonrası komik çıkışlar yapıldı,sorumlular ya hakemdi ya federasyon bilemedin en nihayetinde teknik direktörler, yönetici profili değişmedi,hiç biri kendine çeki düzen vermeyi düşünmedi,oysa büyük kulüplerde yönetici olmak için birikim,eğitim,saygınlık çok önemli olmasa da en azından seçilen kişi,yöneticisi olduğu kulübü yüceltmek için konuşmalı,yüceltmek için hareket etmeliydi,rezil etmek ve küçük düşürmek için değil.Transfer politikasına bağlı olarak borçlar büyüdü,rakipler bünyelerine arazi üstüne arazi katarken,arazilerinin üstüne de proje üstüne proje üretirken,''BÜYÜK BAŞKAN VE ADAMLARI'' kendilerinden önceki yönetinmlerin kulübe kazandırdığı ve projelendirdiği Fulya'yı yağlayıp ballayıp satmaya devam ettiler.
Tigana dönemi ardına saydığım tüm bu şeyler Tigana dönemi sonrası kendini iyice belli ettiyse de Tigana dönemi sonrası bahsedilecek şeyler Diatta,Higuain,Schildenfeld,Zapo-Sivok transfer hikayesi ve maliyeti,Delgado hayalkırıklığı,Tabata'nın 8.5 milyon eurosu vb. şeyler.Biçimi,ismi,rakamları ve tarihleri farklı olsa da 6 sezonda örnekleri çokça bulunan şeyler.Sonuçları da aynı.Tek fark ''artık'', ''sonunda'' gelebilen şampiyonluk.Estetikle,güzel oyunla hatta oyunla değil cesaret ve mücadeleyle kazanılmış bir şampiyonluk. Hak edilmiş ama harcanan para ve emekle sahada olan kıysalanırsa ligde kimsenin kar etmediği/her takımın zarar ettiğ bir sezonda kazanılmış bir şampiyonluk.
Yıldırım Demirören Beşiktaş'ı aldığı yerden bir adım öteye taşımış mıdır?
Yıldırım Demirören Beşiktaş'a prestij kazandırmış mıdır, kaybettirmiş midir?
Yıldırım Demirören ismiyle anılacak hangi büyük projeye imza atmıştır 6 sezonda?
Yıldırım Demirören döneminde harcanan paralarla ortaya çıkan kadrolar ve o kadroların ortaya koyduğu neticeler gözönüne alındığında ne sonuç çıkar bu dönemle ilgili?
Yıldırım Demirören hangi vasfıyla,lafıyla yada davranışıyla koltuğuna layık görüntü çizmiştir?
Bu dönem içinde kulübün amatör branşlarında ne gibi olumlu yada olumsuz gelişmeler yaşanmıştır,bilhassa yaşanan olumsuz gelişmelerde ve yaşanan gerilemede sorumlu kimdir?
Yıldırım Demirören kulübe neden borç vermiştir,Serdar Bilgili ve yönetimi döneminde byle bir ihtiyaç hasıl olmamışken 50 trilyonlara varan borçlara neden ihtiyaç duyulur pozisyona getirilmiştir kulüp?
Kulübün borçları neden 20-30 milyon dolar civarından 100 milyon dolar seviyelerine gelmiştir?
Yıldırım Demirören'in başta liderlik vasfı olmak üzere attığı her adım,söylediği her söz üzerinde durularak değerlendirilmesi gereken noktalardır.
4 ekim gecesi ''O YERDE'' insanların boğazlarını parçalayarak çıkmıştır tüm bu sayfalara sığmayan olumsuz düşünceler,sorular ve izlenimler.
TARAFTARIN SAYGIN,SÖYLEDİĞİNİN ARKASINDA DURAN,KULÜBÜ DAHA ÖNCE ULAŞILAN ZİRVELERİN DE ÖTESİNE TAŞIYACAK VİZYINA SAHİP, YÖNETİCİLİK-BAŞKANLIK BECERİLERİNE,ÖZELLİKLERİNE SAHİP, SPORLA GÖNÜL BAĞI BULUNAN, BEŞİKTAŞ KULÜBÜNÜN İÇİNDE BULUNDUĞU DUYGUSAL DURUŞA VAKIF OLMUŞ BAŞKAN VE YÖNETİCİ ÖZLEMİ DİLE GELMİŞTİR O GECE...

PROTESTO-GÜZELİ İSTEYENE YÜKLENENLER- ANLAŞILMAZ ŞEYLER

Tüm bu duygu ve düşüncelere Beşiktaşlıların hemen tamamı sahip zaten.Ama ben eline kalem almışların,yakasına mikrofon takmışların da bu düşünceleri paylatıklarını düşünürken Rıdvan Dilmen'inden Ersun Yanal'ına,Güntekin Onay'ından NTV'SİNE,STAR TV'SİNE,SHOW TV'SİNE,TRT'SİNE,FOX TV'SİNE ,LİG TV'SİNE KADAR herkes ve tüm futbol programları bir nevi taraftar sabotajından,taraftar teröründen,taraftarın bilinçizliğinden bahseder olmuşlardı...
Çok şaşırdım.
Hani siz değil miydiniz, Sivasspor maçı sonrası paf takımı tehdidinde bulunan Demiriören'i eleşitirenleri,siz değil miydiniz Beşiktaş'ın bir türlü üst düzey bir kadro kuramadığından dem vuranlar, üstelik de borçların dağ gibi birikmesini eleştirenler.
Del Bosque olayında yaşananları ve tazminatı topa tutanlar...
Gelen hocaları beğenmeyen gidiş şekillerini eleştirenler...
Futbolcuların kapasitelerini yetersiz bulanlar...
Bir lig maçı ertesi düzenlenen basın toplantısında basitler basiti bir barkovizyon gösterisiyle prestij kaybının dibine vurulduğunu tespit edenler siz değil miydiniz?
Alt yapı oyuncularının kötü şartlarda çalışmasından,kulübün vizyonsuzluğundan behsetmediniz mi hiç?
Her sene bu sene de kombine satılmadı manşetleri atmamış mıydınız?
Ertuğrul Sağlam'ın ayrılışını sizler canlı yayınlamadınız mı,diğer bir kısmınız eleştirmedi mi?
Yahu size say desek eleştirilecek onlarca şeyi bir çırpıda söyleyiverecekken,yazılarınızın,yayınlarınızın arşivine baksak sayfalar,satırlar süren haklı eleştirilerinizi tespit edebilecekken, parasını vererek o stada giren 3lü-4lü-5li yaşlarından beri siyah-beyaza hiç bir beklentisi olmaksızın gönül veren onbinlerin SAHİP OLDUKLARI TEK HAKKI,PROTESTO HAKKINI KULLANMALARINA ,YÖNETİM TARAFINDAN BEDAVA BİLETLER VERİLEREK TAKIMI İÇİN DAHA İYİSİNİ İSTEYENLERE REVA GÖRÜLEN MUAMELEYİ SÖZLERİNİZLE DE SİZ REVA GÖRÜYORSUNUZ...
Presto demokratik ülkelerin vatandaşların sunduğu bir haktır.Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda da bu hak yer alır.
Bu kadar yasal bir dayanağı olan, yasal dayanağın da ötesinde modern ve demokratik insanların temiz ve hür beyinlerinde yer alması gereken bu eylem memleketimizde topa tutuldu...
Taraftar için bu sene şampiyon olmaktan,denizlisporu,kasımpaşayı yenmekten daha önemli şeyler olduğu gerçeğini görmezden geldiler.
Taraftarın stad içinde başkanla yüzyüze bu tepkisini,protestosunu,demokratik eylemini Süleyman Seba'ya yapılanlarla bir tuttular(sonunda ''kurnaz'' Büyük Başkan Demirören de aynı vurguyu yaptı açıklamasında)...Oysa stad dışına çıkan bir aymazlık mı vardı ortada? Bir tezahürat dışında küfür yada hakaretten bahsedilebilir miydi?
ONU BUNU BIRAKALIM DA SEBA'YLA DEMİRÖREN BİR TUTULABİLİR MİYDİ?
ELBETTE BEN BURADA BEŞİKTAŞ-DENİZLİSPOR MAÇINDAN BAHSEDİYORUM,CSKA MAÇI DÖNÜŞÜ YAPILAN FİİLİ SALDIRILARDAN DEĞİL.ÜSTELİK YÖNETİM O FİİLİ SALDIRININ ÖCÜNÜ GÜNAHSIZ BİNLERDEN ÜSTLERİNE BİR GRUBU SALARAK ALDI...Onlar da daha iyi bir kulüp isteyenlere vurdular,küfrettiler,bastırmaya çalıştılar.
Evet her şey bir yana bir kulüp yönetimi bedava bilet dağıttı bir gruba stadda söz konusu olabilecek protestoları ve istifa çağırılarını bastırmaları görevi veriyordu.Daha ne konuşulabilir ki?
Ama Liverpool maçında destan yazan,ManU maçında Alex Ferguson'un ve onun oyuncularının hayran kaldığı,artık gerçek futbol severlerin yeni ikonu ''beşiktaş taraftarı'' haddini aşmakla suçlanıyordu,bu taraftar pek çok eleştirmene ve kanala göre takımına yanlış yapmıştı, ''böyle taraftar olmazdı''...
Bu taraftar takım maç kaybetti diye bu tepkiyi ortaya koymadı...
Bu tepki 6 sezonun birikimidir...
Yorumcular,yazarlar ''skor tabelasına'' bağlı olmayan icraatler,fikirler isterken BEŞİKTAŞ TARAFTARI çifte kupadan sonra yukarda saydığım ve saymayı unuttuğum pek çok konuda yetersiz kalan yönetime ''yeter'' dedi...
Tüm bunlardan ortak bir ana fikir çıkmalıydı,ortada yüceltilmesi gerekn bir şey yoktu ancak insanlar futbolun,sporun,büyük bir kulübün sahip olduğu ve olması gerektiği değerler ve vizyon için bir iki ilkeli laf etmeliydiler...
Mesele Yıldırım Demiören'de değildi,taraftarın kulüpte neleri görmek istediği neleri görmek istemediğiydi...
Bir grup yüreği temiz insan o gün yine parasını ödedi,duygularını taşımaları gereken yere yani o stada taşıdı, doğru yerde ve doğru zamandaydılar...BİNLER SKOR TABELASINA BAKMADI,SADECE PROTESTO ETMESİ GEREKTİĞİNİ PROTESTO ETMESİ GEREKEN BİÇİMDE PROTESTO ETTİ...
ŞİDDET NE TARAFTAN GELDİ ONUN DA ADRESİ ÇOK GEÇMEDEN BELLİ OLDU AMA ONLARCA ELİNE KALEM ALMIŞ,YAKASINA MİKROFON TAKMIŞ DEMOOKRATİK HAKKINI,GÜZEL BİR UĞURDA ORTAYA KOYANA TAŞ ATTI...
GERÇEKTEN BÖYLE TARAFTAR OLMAZDI,OLMAZ OLSUNDU, BU İNSANLARA YAKIŞMIYORDU!?
(sahi bu adamlar zamanında neyi eleştirmişlerdi ve bir de kendi çzöüm senaryoları var mı bunu dinlemek isterdim.)

HEPSİBURADA...AMA NEREDE?





Uzun zamandır uzak kalmışım zaten oyun dünyasına...Oyun dünyası demek de benim için FM/CM gibi oyunlar anlamına geliyor zaten bir nevi...Klasik bütünleme tatillerimden birini yine bol yorgunluk,stres ve sıkıntı içinde geçirince elimdeki kağıda manager oyunlarıyla ilgili bişiler yazıvermişim.Tabi bunda 442 Eylül sayısında CM 2010'un küük tanıtımının da etkisi olmuştur.O tanıtımda inanılmaz bir fiyat gözüme çarpınca,cracksiz şunsuz bunsuz makul fiyata orjinal CM 2010 hayali kurdum... Bir zamanlar gecelerin kör saatlerine kadar oynanan,iyice ''hoca'' havalarına girilen bir dünyaya ufaktan adım atacaktım...Eski,sıcak,tvsiz,laptopsuz 2 hafta geçridiyseniz bu hayalin nasıl bir etkisi olduğunuz bilirsiniz...Eve dönünce laptopum soluğu kucağımda aldı,bende internet sayfalarında.Güzide bir alışveriş sitesinden getirtelim hemencecik dedim...Siparişi verdiğim tarih 24.09'du...1-3 iş günü yalanına kandım,hepsiburada hayaline kandım:)
Önce havalemi işleme koymadılar,sonra elimize geçmedi dediler...Tabi bana ''havale tutarınız hesabımızda gözükmemekte'' dediklerinde 5 gün geçmişti ve ben artık ''la noliii'' deyip bir mesaj atmıştım müşteri hizmetlerine...Yani lütfettiler,sağolsunlar.
Devamında baya gaza gelip iki üç gün boyunca kah kırk yıllık avukat havalarında kah ''lan hem keyfime ettiler hem param gitti'' ruh haliyle çaresiz pek çok mesaj attım...En az 12 saat arayla verdikleri cevaplar manasız,benim cevap beklediğim soruların uzunluğunun 50de 1'i uzunluğunda idi...Giderek çıldırtan bir işe dönüşüyordu mesele,sanki ben bir robottan ve evet umursamaz,fırıldak ama ''ipler benim elimde'' soğukkanlı kurnazlığına sahip bir robottan bana CM 2010 yollamasını istemiştim.
24 eylül ile 07 ekim arasında bekledim,mesajlarla derdimi anlattım,öfkeden deliye döndüm,bir ara telefonla 15 dk bekleyerek yaptığım görüşmede adının Emre olduğunu hatırladığım bir arkadaşa(nasıl arkadaşsa:) ) azarı kaydım, sonra bende makbuzu fakslamam istendi,onu da yaptım,'' alooo makbuzu yolladım hala uyuyosunuz'' manasında mesajlarım,görüşmelerim oldu...Sonunda 2 haftalık insanüstü:) bir mücadeleden sonra oyuna kavuştum...
Evet sevgili okur.Hayat böyledir.Eğer gerçekten istersen,hayalinin peşinden koşarsan,seni engellemeye ,hedefinden şaşırtmaya çalışan ''şer odaklarına:)'' aldırış etmeden çalışır çalışır çalışırsan sen de benim gibi mağrur olursun...
Tüm mağrurların şerefine...