5 Kasım 2009 Perşembe

FERİDUN DÜZAĞAÇ






İyi ve deneyimli bir futbolsever gözünü bağlasanız seyircinin çıkardığı sesten bile maçı yorumlayabilir. Oyundaki her aksiyona farklı bir ses üretir fanatik bir gırtlak; buna ‘tribün efekti’ denir. Bendeniz iddialıyım bu konuda; herhangi bir Beşiktaş maçında gözlerimi bağlasanız yüreğimi dağlasanız bilirim ne olduğunu. O homurtu ya da coşkulanma seslerinden oyuncu değişikliğini bile tahmin edebilirim. ‘Kurtlar vadisi-pusu: Acı son’ değilse bu maçın manşeti kesinlikle ‘sahibinden acil kiralık Serdar Özkan’ olmalı derdim ve derdim. Adam asmaca değil eğer öyle bir ihtimal kaldıysa Serdar’ı kazanmaktır zira yeteneklerini ısrarla bizden gizleyen bu genç arkadaşımız ne yazık ki tribünlerin negatif enerjisinin hem odağında hem de tetikleyeni durumundadır. Daha anlaşılır bir ifadeyle ve tribün türkçesiyle bu oyuncuya fena halde uyuz ve tahammülsüzüz; büyük Beşiktaşlı atom karıncaya eti senin kemiği benim cinsinden teslim edilebilir, Eskişehir aklıma gelen en iyi seçenek Serdar için. Keşke Yılmaz Büyükerşen hocamız Beşiktaşlı olsaydı; aday olsaydı, kazansaydı. Soğuk ve hissiz bir kenti nasıl da yaşayan gülümseyen ve akan bir suya çevirdi; Porsuk çayından yapay deniz olur Serdar’dan adam olmaz dememek lazım... Yeni bir Batuhan modeli kısaca; Eskişehirspor Rıza adamımızın sayesinde Beşiktaşımızın geri dönüşüm kutusu işte.
***
En çok Hakan Arıkan için üzüldüm maça, ne yazık ki ‘Ben Rüştü ağabeyimin yedeğiyim’i bilincine kazımış olmalı ki rakibin iştahını kabartacak bir bilinçsizlik içindeydi. Birinci kaleci olamadığını gösterdi; ben ne zamandır yakıştırırdım oysa. Sorun tek tek oyuncular üzerinden gidilerek çözülecek bir sorun değildir. Sorun mabedin ‘en orta yerinde’, şeref tribününde ‘büyük bir yangın’ tehlikesinde hatta ‘yandı bitti kül oldu’nun arefesindeyken Beşiktaşımız orada öylece durmaktadır. Kah sevinçten hırstan çıldırır yumruk sıkar totem yapar, kah sinirlenir taraftarına el kol hareketi. Başımız başkanımızdır ne yapsa yeridir; yeri artık iyice anlaşıldığı üzere orası değildir. Beşiktaş bir oyuncak olsaydı kıyamaz ve kimselerle paylaşmazdım ben onu; Beşiktaş’ı yönetmek de çocuk oyuncağı değildir işte. Ah, Adile Naşit’imiz vardı benim çocukluğumun ‘Adile Teyze’si; uykularımızdan önce çıkardı siyah-beyaz televizyonuma masallar anlatır, öğütler verir, gülücükleriyle beraber sevgisinden dağıtır, içimizi ısıtırdı. Merakla beklerdik, sonuna geldiğinde programın isimler sayardı; “Ece, Elif, Barış, Metin, Ali, Feyyaz, Zeynep, Onur, Aydın, Deniz, Mahir, Yusuf, Nuri, Bilge, Ceylan...” O zamanlar Feridun’dum kısaca Fe değildim, adımı onun o güzel sesinden duymaya can atardım; hiç anmadı adımı ışığı bol olsun. Futbol çocukluğumuzun devamıdır, oyun düşkünlüğümüzün aynası. Beşiktaşlı’nın kaderi bu aralar; düş kurmak rüya görmek kadro dışı, Teyyocan’dan bile formsuz kabuslarımız ilk onbir mütemadiyen. Öfkeli, iri bir adam çıkıyor full kadraj ekranımıza ayaküstü uyutuyor bizi; yakın geçmişimizden isimler sayıyor yüzünde ihtiraslı ve münzevi bir gülüş, bir bıyıkaltı iştah ama bıyıksız: “Yula, Gordon, Higuen, Rikardinyo, Runye, Baki, Ali, Tan, Doğan, Zapotoçni, Sivok, Fink, Sinan, Okan, Berkant, Diyatta, Huanfıran, Del Boske, Tigana, Ertuğrul, Rıza, Mustafa, Tuna, Seriç, Yozgatlı, Ayilton, Fatih Sonkaya, Adem Dursun, Burak .....” Beş yılda sadece bonservislerine 70 milyon yuro ödenen ve büyük çoğunluğu uzay boşluğunda kaybolan isimler zinciri. Titan saadet zincirinden acıklı. Özet: Olanları birbirine bağlıyorum, mütemadiyen ağlıyorum.
***
Maçı ülkesi adına anlatan Alman tiviciye boşuna yüklenmiş medyamız; Benim adamda gördüğüm medyamızın gaza getirircesine yazdığı gibi ‘sınırları zorlayan bir küstahlık’ değil müthiş bir futbol zekasıdır. ‘Beşiktaş’ta her şey tesadüf üzerine kurulu; benim oturduğum yerden bir sistemleri görünmüyor’ demiş Klauscan, defansta doğru olan bir şey yok demiş Fink’in Almanya geçmişinden hatırlatmalar yapmış ve onu bir Şampiyonlar Ligi maçında görünce şaşırdığını söylemiş sadece. Mustafa hocamız bizler ahkam kesince “Kimse benim kadar yaşamıyor Beşiktaş’ı” deyip kestirip atıyor nacizane önerim bu Yurgen oğlandan faydalansın. Adamcağız doksan dakikada Beşiktaş’ın en gerçek fotografını çekmiş sadece belli ki uzun pozlamış. Aferin helal hatta danke. ‘Bu Beşiktaş seyircisinin bu ülkede bile benzeri yok’ diyerek bal da çalmış dudaklara, oh. Lakin ben tribün efektinin de değişmesi gerektiğini savunurum. ‘Kartal gol gol gol’ tezahüratının ‘kargolgılgugıl’ şekline dönüştüğü an, ümitlerin bittiği ve kaosun İnönü üzerinde ‘yaprak dökümü’ndeki kaynana gibi sırıttığı andır. Kongre öncesi ve sonrası yeniden yapılanma sürecine taraftar grupları da el atmalı söylem, makam ve repertuvar acilen değişmelidir artık. Bunu bilir bunu söylerim. Kahramanımız Alman gazetecinin ‘Yeter Demirören’ yorumu bu kadar zekice bu kadar çarpıcı olabilirdi ancak: “Beşiktaş tribünleri şu anda heyecanla bağırmaktalar ama iyi mi kötü mü anlaşılmıyor; bence kötü birşey söylüyor gibiler” demiş. Bazen hayat yüz vermez; doğruyu haykırmak bile işe yaramaz. Değiştiremiyorsan değişeceksin. En büyük acıyı en çok seven çeker ve iş yine taraftarın cefasına vefasına düşer. Düşen bir Serdar görürsen beni hatırla demiştin; biliyorsun seni ben İnönü’de sevmiştim.
***
Türksel ligi iki bin on sezonu Beşiktaşımız için kapanmıştır. Dileyen başka liglere temayül edebilir, yeni sezona dek başka ligden takım tutabilir. Milliyetçi Beşiktaşlılar için Finlandiya liginden Turku ya da İtalya Seri B’den Gallipoli, Nihilist Beşiktaşlılar için Kimki, Trakyalılar içinse Portekizden Germinal Be yav takımlarını öneriyorum. Ben La Liga’ya dönüyor ve ikincil takım Barselona’yla avunuyorum. Beşiktaşımı yüreğimde saklıyor ve bugünden kötü olmaması için dualar, totemler ediyorum. İtiraf olsun ki düpedüz şezlonk yazarıyım gayrı ve bu sezondan tek beklentim La Liga’daki düşman Real maçlarını hep sevgili Ercan Taner’in anlatması ve bize bol bol aşkla tutkuyla ihtirasla ‘Raul’ demesi olacaktır. Futbol bazen sadece futbol değildir bazen de hayatın merkezi olmamalıdır. Olunca acı çekiyoruz Ferit; seninle insan sevmeye korkuyor. Bu aşk içimde kah kanayan yara kah yarayan kana olarak sürecek ve ben dilimin döndüğünce seveceğim seni içimden. Yalan söyleyen Antep’e başkan olsun. Stop!

ALINTIDIR.yazının orijinali:http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=962767&Yazar=FERİDUN DÜZAĞAÇ&Date=05.11.2009&CategoryID=103

20 Ekim 2009 Salı

Feyyaz Uçar'ın Jübilesi

Feyyaz Uçar efsane üçlünün(maf) konuk edildiği bir programdaydı...
Habertürk ağustos ayı içinde bazı önemli sporcularla,sanatçılarla belgesel tadında röportajlar yapmış bir nevi onların hikayesini anlatmıştı.
Feyyaz Uçar kendi röportajında '' Ben futbolculuğumda jübile yapmadım.'' dedi, Beşiktaş Kulübünün o dönem ki yönetimini kastaderek '' Saha bakımdaymış'' dedi...Tebessümle.
Şüphesiz bu adamın kalbi siyah-beyaz...Hayatının en önemli,en güzel,en hayacanlı kısaca olumlu yada olumsuz ''en'' dolu anları Beşiktaş'tayken başından geçmiş.Sanırım Beşiktaş'ın ona jübile yapmamasının tek nedeni taraftarın sevgilisi olmuş bu ismin Fenerbahçe forması giymesi.
Aslında irdelenmesi gereken bir durum.
İlk bakışta klasik bir ''büyük kulüp'' refleksi...Büyük kulüpleri efsane yetenekler ve isimler yaşatır ve o isimler artık o kulübe aittir.Taraftarın hatıralarına girmişlerdir,şampiyonluklarda isimleri en önde yazılmıştır,herkesin onların yerinde olmak istediği isimlerdir.Ama her takımın taraftarından daha fanatik ,takımına daha düşkün ve hatta taraftarlık perspeftifinde ''muhafazakar'' olması beklenen büyük kulüp taraftarı futbolcudan da aynı bağlılığı bekler.
Feyyaz olayında buna ters düşen bir durum olmuş olmasa heralde o da Metin Tekin gibi, Rıza Çalımbay gibi, Mehmet Özdilek gibi,Ali Gültiken gibi omuzlarda uğurlanırdı.
Büyük kulüplerin sahip oldukları bu davranış geni elbette onları diğerlerinden ayırıyor.Hatta bağlılık hayatın her anında peşine düştüğümüz bir şey olduğu için sosyal anlamda da meşru bir hal içeriyor ama işin profesyonellik boyutu,futbolcunun da en nihayetinde bir işçi olduğu gerçeği, futbolun sahip olduğu bol imkanlar nedeniyle vefasız bir alan olması da unutulmaması gereken noktalar...
Ben Tümer Metin'i falan bilmem de Feyyaz Uçar hayatının o kısmını gözden de geçirmiştir bana kalırsa...
Keşke O da yaşanan kırık ayrılığa rağmen daha bilmem kaç nesil daha devam edecek efsaneliğine yakışır bir jübileyle uğurlanmış olsaydı diyorum ben de ona karşı beslediğim tüm kırgınlığa rağmen:). Futbol güzel şey ilkokul çağında Feyyaz'a Fenerbahçe'ye gitti diye kızarsınız ve bu duygu sizin peşinizi bırakmaz ama bir anda ''1,2,3,4 yetmez 4,5,6 olsun METİN-ALİ-FEYYAZ atsın Beşiktaşım şampiyon olsun'' tezahüratını yaparken bulursunuz kendinizi...
Komik FUTBOL OYUNUNUN içinde Feyyaz'a da küskün olunan evlat rolü düşmüş:)...
Ama olsun diyordu röportajında Feyyaz Uçar,gülerek: '' Ben de jübilemi tamamen futbolu bırakınca yapacağım,henüz futbolu bırakmadım ki...Hocalığı bırakacağım,futboldan elimi eteğimi çekeceğim zaman gelip kulübeye oturacağım, 45 dakika takımı kenardan yönetip sonra da yerimi yeni hocaya bırakarak tribüne çıkacağım...Nasıl fikir ama?''...

BAŞLIKSIZ




Yazıyı yazmaya başlarken herhangi bir başlık koymadım...Belki yazınının sonunda koyarım.Bu yazı konusunu oluşturan olaylar gerçekleştikten2 hafta sonra yazılıyor.Kimler kimler ne yorumlar yaptı.Bizzat 5 ekim günü tüm gazeteler bakan bendim.İbrahim Altınsay,Cem Dizdar başta olmak üzere kimler neler demiş diye ''UMUTLA'' köşe yazarı aradım...Saydığım iki isim de o günün ertesi yazı yazmamışlardı köşelerinde,İbrahim Altınsay maça da gitmemiş şimdi yanlış hatırlamıyorsam yurt dışındaymış.Asıl fikirlerine değer verdiklerimi hemen okuyamadım.Ama tvde gazetelerde pek çok değerlendirmeyi öğrenme fırsatımız oldu.
Ben ilk kez toplu halde biraz ''patırtılı'' ama onurlu biçimde şikayetlerin dile geldiğini gördüm.Son dönem bol Antepli icraatlar başta olmak üzere kadroda memnuniyetsizlik yaratan kalitesizlik ve ELBETTE 5 SENENİN SONUNDA İKİ KUPA BİRDEN ALINMIŞ OLSA BİLE RUHA SİRAYET ETMİŞ BEZGİNLİK,BIKKINLIK VE İKİ KUPADAN DAHA BÜYÜK VE ÇOK HAYALKIRIKLIĞI SES BULUYORDU O GÜN O YERDE...
Del Bosque dönemi yapılan transferler,yaşanan kaos dolu sezon yarısı ve hocanın aslında çok ama çok tartışılması gereken gönderiliş biçimi ve o biçimin sonucu 8 milyon euro...
Rıza Çalımbay döneminde yine Beşiktaş formasını ucuzlatan ama pahada ağır transferler,dolayısıyle bu yapılaşmadan ''beklenen'' kötü futbol ve takımın Türkiye ligi standartlarında bile 2. sınıf hale gelişi...Bir efsanenin hocalığınızı yapmasını istiyorsanız o efsaneye biraz arka çıkmak gerekir ama hayır zor günde değil elde para varken,transfer yapılırken,o ısararla kalitesiz isimleri tercih etse de ona onun isteyeceklerinden fazlasını yapabilecek isimler alarak...Ama elbette bu çok küçük bir nokta o dönemi tartışacak olursak...Ve büyük bir vizyon,hem de çok büyük,daha bunu yapacak yok ortalıkta...
Neyse o dönemi kapatmak da kolay oldu.RIZA KAPTAN gitti mesele bitti.Tigana geldi.Zaten ne zamandır basınımız,medyamız çok istiyordu onu başta Galatasaray olmak üzere Türkiye'de bir takımda görmeyi.''Büyük'' başkan ve adamları da Beşiktaş'a getirdiler.Hiç değilse kendine özgü bir tarafı vardı o dönemin yalan söylemeyelim.Bol genç yetenekli,farklı savunma çözümleri aranan bir dönemdi.Ama asla büyük oynanmayacağı da belliydi.
Transfer politikası değişmedi,kritik maçları almaya gücü yetmeyen ekibe rağmen kazanılamayan bazı maçlar sonrası komik çıkışlar yapıldı,sorumlular ya hakemdi ya federasyon bilemedin en nihayetinde teknik direktörler, yönetici profili değişmedi,hiç biri kendine çeki düzen vermeyi düşünmedi,oysa büyük kulüplerde yönetici olmak için birikim,eğitim,saygınlık çok önemli olmasa da en azından seçilen kişi,yöneticisi olduğu kulübü yüceltmek için konuşmalı,yüceltmek için hareket etmeliydi,rezil etmek ve küçük düşürmek için değil.Transfer politikasına bağlı olarak borçlar büyüdü,rakipler bünyelerine arazi üstüne arazi katarken,arazilerinin üstüne de proje üstüne proje üretirken,''BÜYÜK BAŞKAN VE ADAMLARI'' kendilerinden önceki yönetinmlerin kulübe kazandırdığı ve projelendirdiği Fulya'yı yağlayıp ballayıp satmaya devam ettiler.
Tigana dönemi ardına saydığım tüm bu şeyler Tigana dönemi sonrası kendini iyice belli ettiyse de Tigana dönemi sonrası bahsedilecek şeyler Diatta,Higuain,Schildenfeld,Zapo-Sivok transfer hikayesi ve maliyeti,Delgado hayalkırıklığı,Tabata'nın 8.5 milyon eurosu vb. şeyler.Biçimi,ismi,rakamları ve tarihleri farklı olsa da 6 sezonda örnekleri çokça bulunan şeyler.Sonuçları da aynı.Tek fark ''artık'', ''sonunda'' gelebilen şampiyonluk.Estetikle,güzel oyunla hatta oyunla değil cesaret ve mücadeleyle kazanılmış bir şampiyonluk. Hak edilmiş ama harcanan para ve emekle sahada olan kıysalanırsa ligde kimsenin kar etmediği/her takımın zarar ettiğ bir sezonda kazanılmış bir şampiyonluk.
Yıldırım Demirören Beşiktaş'ı aldığı yerden bir adım öteye taşımış mıdır?
Yıldırım Demirören Beşiktaş'a prestij kazandırmış mıdır, kaybettirmiş midir?
Yıldırım Demirören ismiyle anılacak hangi büyük projeye imza atmıştır 6 sezonda?
Yıldırım Demirören döneminde harcanan paralarla ortaya çıkan kadrolar ve o kadroların ortaya koyduğu neticeler gözönüne alındığında ne sonuç çıkar bu dönemle ilgili?
Yıldırım Demirören hangi vasfıyla,lafıyla yada davranışıyla koltuğuna layık görüntü çizmiştir?
Bu dönem içinde kulübün amatör branşlarında ne gibi olumlu yada olumsuz gelişmeler yaşanmıştır,bilhassa yaşanan olumsuz gelişmelerde ve yaşanan gerilemede sorumlu kimdir?
Yıldırım Demirören kulübe neden borç vermiştir,Serdar Bilgili ve yönetimi döneminde byle bir ihtiyaç hasıl olmamışken 50 trilyonlara varan borçlara neden ihtiyaç duyulur pozisyona getirilmiştir kulüp?
Kulübün borçları neden 20-30 milyon dolar civarından 100 milyon dolar seviyelerine gelmiştir?
Yıldırım Demirören'in başta liderlik vasfı olmak üzere attığı her adım,söylediği her söz üzerinde durularak değerlendirilmesi gereken noktalardır.
4 ekim gecesi ''O YERDE'' insanların boğazlarını parçalayarak çıkmıştır tüm bu sayfalara sığmayan olumsuz düşünceler,sorular ve izlenimler.
TARAFTARIN SAYGIN,SÖYLEDİĞİNİN ARKASINDA DURAN,KULÜBÜ DAHA ÖNCE ULAŞILAN ZİRVELERİN DE ÖTESİNE TAŞIYACAK VİZYINA SAHİP, YÖNETİCİLİK-BAŞKANLIK BECERİLERİNE,ÖZELLİKLERİNE SAHİP, SPORLA GÖNÜL BAĞI BULUNAN, BEŞİKTAŞ KULÜBÜNÜN İÇİNDE BULUNDUĞU DUYGUSAL DURUŞA VAKIF OLMUŞ BAŞKAN VE YÖNETİCİ ÖZLEMİ DİLE GELMİŞTİR O GECE...

PROTESTO-GÜZELİ İSTEYENE YÜKLENENLER- ANLAŞILMAZ ŞEYLER

Tüm bu duygu ve düşüncelere Beşiktaşlıların hemen tamamı sahip zaten.Ama ben eline kalem almışların,yakasına mikrofon takmışların da bu düşünceleri paylatıklarını düşünürken Rıdvan Dilmen'inden Ersun Yanal'ına,Güntekin Onay'ından NTV'SİNE,STAR TV'SİNE,SHOW TV'SİNE,TRT'SİNE,FOX TV'SİNE ,LİG TV'SİNE KADAR herkes ve tüm futbol programları bir nevi taraftar sabotajından,taraftar teröründen,taraftarın bilinçizliğinden bahseder olmuşlardı...
Çok şaşırdım.
Hani siz değil miydiniz, Sivasspor maçı sonrası paf takımı tehdidinde bulunan Demiriören'i eleşitirenleri,siz değil miydiniz Beşiktaş'ın bir türlü üst düzey bir kadro kuramadığından dem vuranlar, üstelik de borçların dağ gibi birikmesini eleştirenler.
Del Bosque olayında yaşananları ve tazminatı topa tutanlar...
Gelen hocaları beğenmeyen gidiş şekillerini eleştirenler...
Futbolcuların kapasitelerini yetersiz bulanlar...
Bir lig maçı ertesi düzenlenen basın toplantısında basitler basiti bir barkovizyon gösterisiyle prestij kaybının dibine vurulduğunu tespit edenler siz değil miydiniz?
Alt yapı oyuncularının kötü şartlarda çalışmasından,kulübün vizyonsuzluğundan behsetmediniz mi hiç?
Her sene bu sene de kombine satılmadı manşetleri atmamış mıydınız?
Ertuğrul Sağlam'ın ayrılışını sizler canlı yayınlamadınız mı,diğer bir kısmınız eleştirmedi mi?
Yahu size say desek eleştirilecek onlarca şeyi bir çırpıda söyleyiverecekken,yazılarınızın,yayınlarınızın arşivine baksak sayfalar,satırlar süren haklı eleştirilerinizi tespit edebilecekken, parasını vererek o stada giren 3lü-4lü-5li yaşlarından beri siyah-beyaza hiç bir beklentisi olmaksızın gönül veren onbinlerin SAHİP OLDUKLARI TEK HAKKI,PROTESTO HAKKINI KULLANMALARINA ,YÖNETİM TARAFINDAN BEDAVA BİLETLER VERİLEREK TAKIMI İÇİN DAHA İYİSİNİ İSTEYENLERE REVA GÖRÜLEN MUAMELEYİ SÖZLERİNİZLE DE SİZ REVA GÖRÜYORSUNUZ...
Presto demokratik ülkelerin vatandaşların sunduğu bir haktır.Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda da bu hak yer alır.
Bu kadar yasal bir dayanağı olan, yasal dayanağın da ötesinde modern ve demokratik insanların temiz ve hür beyinlerinde yer alması gereken bu eylem memleketimizde topa tutuldu...
Taraftar için bu sene şampiyon olmaktan,denizlisporu,kasımpaşayı yenmekten daha önemli şeyler olduğu gerçeğini görmezden geldiler.
Taraftarın stad içinde başkanla yüzyüze bu tepkisini,protestosunu,demokratik eylemini Süleyman Seba'ya yapılanlarla bir tuttular(sonunda ''kurnaz'' Büyük Başkan Demirören de aynı vurguyu yaptı açıklamasında)...Oysa stad dışına çıkan bir aymazlık mı vardı ortada? Bir tezahürat dışında küfür yada hakaretten bahsedilebilir miydi?
ONU BUNU BIRAKALIM DA SEBA'YLA DEMİRÖREN BİR TUTULABİLİR MİYDİ?
ELBETTE BEN BURADA BEŞİKTAŞ-DENİZLİSPOR MAÇINDAN BAHSEDİYORUM,CSKA MAÇI DÖNÜŞÜ YAPILAN FİİLİ SALDIRILARDAN DEĞİL.ÜSTELİK YÖNETİM O FİİLİ SALDIRININ ÖCÜNÜ GÜNAHSIZ BİNLERDEN ÜSTLERİNE BİR GRUBU SALARAK ALDI...Onlar da daha iyi bir kulüp isteyenlere vurdular,küfrettiler,bastırmaya çalıştılar.
Evet her şey bir yana bir kulüp yönetimi bedava bilet dağıttı bir gruba stadda söz konusu olabilecek protestoları ve istifa çağırılarını bastırmaları görevi veriyordu.Daha ne konuşulabilir ki?
Ama Liverpool maçında destan yazan,ManU maçında Alex Ferguson'un ve onun oyuncularının hayran kaldığı,artık gerçek futbol severlerin yeni ikonu ''beşiktaş taraftarı'' haddini aşmakla suçlanıyordu,bu taraftar pek çok eleştirmene ve kanala göre takımına yanlış yapmıştı, ''böyle taraftar olmazdı''...
Bu taraftar takım maç kaybetti diye bu tepkiyi ortaya koymadı...
Bu tepki 6 sezonun birikimidir...
Yorumcular,yazarlar ''skor tabelasına'' bağlı olmayan icraatler,fikirler isterken BEŞİKTAŞ TARAFTARI çifte kupadan sonra yukarda saydığım ve saymayı unuttuğum pek çok konuda yetersiz kalan yönetime ''yeter'' dedi...
Tüm bunlardan ortak bir ana fikir çıkmalıydı,ortada yüceltilmesi gerekn bir şey yoktu ancak insanlar futbolun,sporun,büyük bir kulübün sahip olduğu ve olması gerektiği değerler ve vizyon için bir iki ilkeli laf etmeliydiler...
Mesele Yıldırım Demiören'de değildi,taraftarın kulüpte neleri görmek istediği neleri görmek istemediğiydi...
Bir grup yüreği temiz insan o gün yine parasını ödedi,duygularını taşımaları gereken yere yani o stada taşıdı, doğru yerde ve doğru zamandaydılar...BİNLER SKOR TABELASINA BAKMADI,SADECE PROTESTO ETMESİ GEREKTİĞİNİ PROTESTO ETMESİ GEREKEN BİÇİMDE PROTESTO ETTİ...
ŞİDDET NE TARAFTAN GELDİ ONUN DA ADRESİ ÇOK GEÇMEDEN BELLİ OLDU AMA ONLARCA ELİNE KALEM ALMIŞ,YAKASINA MİKROFON TAKMIŞ DEMOOKRATİK HAKKINI,GÜZEL BİR UĞURDA ORTAYA KOYANA TAŞ ATTI...
GERÇEKTEN BÖYLE TARAFTAR OLMAZDI,OLMAZ OLSUNDU, BU İNSANLARA YAKIŞMIYORDU!?
(sahi bu adamlar zamanında neyi eleştirmişlerdi ve bir de kendi çzöüm senaryoları var mı bunu dinlemek isterdim.)

HEPSİBURADA...AMA NEREDE?





Uzun zamandır uzak kalmışım zaten oyun dünyasına...Oyun dünyası demek de benim için FM/CM gibi oyunlar anlamına geliyor zaten bir nevi...Klasik bütünleme tatillerimden birini yine bol yorgunluk,stres ve sıkıntı içinde geçirince elimdeki kağıda manager oyunlarıyla ilgili bişiler yazıvermişim.Tabi bunda 442 Eylül sayısında CM 2010'un küük tanıtımının da etkisi olmuştur.O tanıtımda inanılmaz bir fiyat gözüme çarpınca,cracksiz şunsuz bunsuz makul fiyata orjinal CM 2010 hayali kurdum... Bir zamanlar gecelerin kör saatlerine kadar oynanan,iyice ''hoca'' havalarına girilen bir dünyaya ufaktan adım atacaktım...Eski,sıcak,tvsiz,laptopsuz 2 hafta geçridiyseniz bu hayalin nasıl bir etkisi olduğunuz bilirsiniz...Eve dönünce laptopum soluğu kucağımda aldı,bende internet sayfalarında.Güzide bir alışveriş sitesinden getirtelim hemencecik dedim...Siparişi verdiğim tarih 24.09'du...1-3 iş günü yalanına kandım,hepsiburada hayaline kandım:)
Önce havalemi işleme koymadılar,sonra elimize geçmedi dediler...Tabi bana ''havale tutarınız hesabımızda gözükmemekte'' dediklerinde 5 gün geçmişti ve ben artık ''la noliii'' deyip bir mesaj atmıştım müşteri hizmetlerine...Yani lütfettiler,sağolsunlar.
Devamında baya gaza gelip iki üç gün boyunca kah kırk yıllık avukat havalarında kah ''lan hem keyfime ettiler hem param gitti'' ruh haliyle çaresiz pek çok mesaj attım...En az 12 saat arayla verdikleri cevaplar manasız,benim cevap beklediğim soruların uzunluğunun 50de 1'i uzunluğunda idi...Giderek çıldırtan bir işe dönüşüyordu mesele,sanki ben bir robottan ve evet umursamaz,fırıldak ama ''ipler benim elimde'' soğukkanlı kurnazlığına sahip bir robottan bana CM 2010 yollamasını istemiştim.
24 eylül ile 07 ekim arasında bekledim,mesajlarla derdimi anlattım,öfkeden deliye döndüm,bir ara telefonla 15 dk bekleyerek yaptığım görüşmede adının Emre olduğunu hatırladığım bir arkadaşa(nasıl arkadaşsa:) ) azarı kaydım, sonra bende makbuzu fakslamam istendi,onu da yaptım,'' alooo makbuzu yolladım hala uyuyosunuz'' manasında mesajlarım,görüşmelerim oldu...Sonunda 2 haftalık insanüstü:) bir mücadeleden sonra oyuna kavuştum...
Evet sevgili okur.Hayat böyledir.Eğer gerçekten istersen,hayalinin peşinden koşarsan,seni engellemeye ,hedefinden şaşırtmaya çalışan ''şer odaklarına:)'' aldırış etmeden çalışır çalışır çalışırsan sen de benim gibi mağrur olursun...
Tüm mağrurların şerefine...

21 Ağustos 2009 Cuma

ERDAL ŞAFAK-KÖŞE YAZISI

Kürtler ne(ler) istiyor? (4)
Abdulbari Han, 1999- 2004 döneminde Varto Belediye Başkanı, 2006-2008 arasında da Varto AK Parti İlçe Başkanı olarak görev yaptı. Ayrıca 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde AK Parti'nin Varto belediye başkan adayı olarak yarıştı.
Han on gün önce Cumhurbaşkanlığı'na, Meclis Başkanlığı'na, Başbakanlığa, bakanlara, AK Parti milletvekillerine 8 sayfalık bir metin gönderdi. Adı: Kürt raporu. Konusu: Kürtler ne istiyor? Talepleri 18 maddede sıraladı. Şöyle:
1- Kürtler her şeyden önce kendi topraklarında özgürce yaşamak istiyorlar. Zulme uğramak, baskı görmek, horlanmak, itilip kakılmak istemiyorlar. En önemlisi resmi ideolojiden kurtulmak istiyorlar.
2- Kürtler kendi topraklarında her özgür halkın yaptıklarını yapmak istiyorlar. Yani kendi dilleriyle konuşmak, yazmak, okumak ve dinlemek istiyorlar.
3- Kürtler kendi topraklarında, devletin vesayetli dayatmaları dışında, kendilerinin özgür iradeleriyle saptadıkları somut taleplerinin yerine getirilmesini istiyorlar.
4- Türkiye'de devlet denince herkes generallerin apoletlerine bakıyor. Bu nedenle askerin siyaset üzerindeki vesayeti mutlaka kaldırılmalı.

Sultan Selim kriteri
5- Bugün Kürtler'in talebi Osmanlı'nın son zamanlarında diğer halkların imparatorluktan ayrıldıkları dönemi anımsatıyor. Yalnız bir fark var; Kürtler ayrılarak değil, birlikte yaşama şartlarını oluşturarak demokratik ve insani haklarının tanınmasını istiyorlar.
6- Kürtler Yavuz Selim döneminde tanınan ama cumhuriyet döneminde kaldırılan otonomiyi istiyorlar.
7- Kürtler, Türk devletinin Kıbrıs'taki soydaşlarına hangi demokratik ve insani hakların verilmesini istiyorsa, kendilerine de o hakların verilmesini istiyorlar.
8- Kürtler, Kuzey Irak'taki Türkmenler'e bu bölgedeki federe devletin verdiği demokratik ve insani hakların Türkiye'de kendilerine verilmesini istiyorlar. Bilindiği gibi, Kuzey Irak'taki federe Kürt devletinde yaşayan Türkmenler'in bayrakları ve üniversiteleri de dahil olmak üzere bütün demokratik ve insani hakları bulunuyor.
9- Şayet Türkiye'de federasyon Kürtler için nihai çözüm oluşturacaksa, bunun mutlaka tartışılması gerekir. Bu tartışılırsa, sorunun önündeki engeller de kaldırılmış olur ve halk neyi istiyorsa ona göre karar verilir.
10- Kürtler, Batı Trakya, Kıbrıs ve Orta Asya'daki Türkler'e gösterilen ilgi ve sempatinin Suriye, İran ve Irak'ta yaşayan Kürtler'e de gösterilmesini istiyorlar.
11- Kürtler, Türkiye'nin Kuzey Irak'a operasyonlar düzenlemesini ve burada yaşayan halkın zarar görmesini istemiyorlar.

Eve dönüş talebi
12- Kürtler eşit yurttaşlık temelinde verilecek demokratik ve insani hakların anayasal güvence altına alınmasını istiyorlar.
13- Kürtler tarihten gelen dini, kültürel, ulusal ve geleneksel sembol ve nişanlarına saygı gösterilmesini istiyorlar.
14- Kürtler aralarında simbiyotik ilişki bulunan PKK, Özel Kuvvetler Komutanlığı ve bölgedeki korucular gibi militer ve paramiliter örgütlenmelerin derhal lağvedilmesini istiyorlar.
15- Kürtler şiddet içermeyen her türlü görüşü savunan partilerin serbestçe kurulmasını ve bu partilerin Hazine yardımından yararlandırılmasını istiyorlar.
16- Kürtler, Tevhid-i Tedrisat Kanunu değişikliğiyle Kürtçe eğitim önündeki engellerin kalkmasını istiyorlar.
17- Kürtler bölgenin iktisadi kalkınması için sınai yatırımlar yapılmasını ve yeni istihdam alanları açılmasını istiyorlar.
18- Kürtler tahrip edilen ve boşaltılan yerleşim yerlerinin onarılmasını, mağdurlara gerekli tazminatların verilmesini ve göç eden vatandaşların yerlerine dönmelerinin sağlanmasını istiyorlar.


Genel af talebine de yer verilen raporu bölük pörçük ifade edilen istekleri bir listeye dönüştürdüğü için yayınladık.



Bir uyarıyla noktalayalım: Pek çoğu "Demokratik reformlar" çerçevesinin dışına taşan ama Kürt kamuoyunda yaygın destek bulan bu talepler, "Açılım"ı ve ondan da önemlisi çözüm için mutlak gerekli olan "Toplumsal mutabakat" ı zora sokabilir


YAZININ TAMAMI VE ASLI İÇİN:
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2009/08/21/kurtler_neler_istiyor_4

ERDAL ŞAFAK-KÖŞE YAZISI 3

Kürtler ne(ler) istiyor? (3)

Ne zaman "Et ve tırnak" muhabbeti yapılsa, aklımıza bu köşede birkaç kez söz ettiğimiz Doktor İsmet Turanlı gelir. Çünkü benzetmenin somut örneği o.
Ailesinin bir tarafı (Yanılmıyorsam annesi) Kürt, öbür tarafı Türk kökenli. Annesini küçük yaşta yitirdiği için "Türk çevreleri"nde büyüdü, o nedenle Kürtçe öğrenemedi. Ama kimliğinde Kürt unsuru her zaman baskın oldu.
Doktor bir email gönderdi. Başlığı, bizim üç gündür verdiğimiz başlığın aynısı: "Kürtler ne istiyor?" Şöyle yanıtlıyor:
"Kürtler bu vatanda Türkler kadar özgürlük istiyor. Kürtler, Irak Kürdistanı'ndaki kadar özgürlük istiyor. Kürtler, Kıbrıs'taki Türkler kadar özgürlük istiyor. Kürtler, Kosova'dakiler kadar özgürlük istiyor. Kürtler, Türkler kadar kendi dillerinde eğitim serbestisi istiyor. Kürtler tarih, edebiyat, müzik kitaplarında kendilerinden söz edilmesini, müfredata girmeyi istiyor. Kürtler yaşadıkları coğrafi bölgenin binlerce yıldan beri olduğu gibi, Kürdistan olarak anılmasının bölücülükle algılanmamasını istiyor. Saydığım bu isteklere Türkler peşinen 'Hayır' diyorsa, geriye Kürtler'in isteyebileceği ne kalır ki?"
Yine Kürt aydınlarıyla devam edelim. PKK karşıtlarının önde gelen isimlerinden Sedat Günçekti (Hatırlayacaksınız; 5-6 ay önce Öcalan'ın internet bile kullandığı iddiasıyla epey kendinden söz ettirdi), "Rızgari" sitesinde yayınlanan söyleşide "Açılım" ve "Çözüm" konularındaki görüşlerini şöyle dile getiriyor: "Kürt sorununun adil ve demokratik çözümü için İmralı'dan herhangi bir olumlu yol haritası önerilebileceğini düşünmüyorum. Zira Öcalan'ın mahkeme savunmaları ve verdiği demeçleri göz önüne aldığımda, sunacağı yol haritasında da Kürtler'in asgari ulusal demokratik taleplerinin yer almayacağını söyleyebilirim." Sonra da "Ulusal demokratik talebi"ni açıyor: "Ulus ve vatan toprağına dayalı olmayan her türlü çözüm önerileri hile ve oyalamaya dayalıdır!"
PKK karşıtı bir başka aydın-siyasi, Hak- Par'ın (Hak ve Özgürlükler Partisi) kurucusu İbrahim Güçlü'ye de kulak vermek gerekiyor. O da İmralı'nın hazırladığı yol haritasını, "Türk devleti yanlısı" olduğu için ciddiye almadığını söylüyor ve ekliyor: "Türk devleti Kürt sorununu çözmek niyetindeyse, Kürtler ile Türkler arasındaki eşitliği öncelikle teorik olarak benimsemesi gerekir. Bunu benimsedikten sonra çözüm konusunda tutarlı olmak, o zaman Türk modelini değil, evrensel, başka bir deyişle Kürtler'in ve Türkler'in ortak katılımı ve kabulü ile bir model yaratma yoluna gitmelidir."


İki örgütlü görüş ve öneri

İki görüş de Kürt sivil toplum örgütlerinden aktaralım. İlki Mesop'tan, yani "Mezopotamya Sosyalist Partisi"nden: "Anayasa'da Kürtler'in varlığını içeren değişiklik yapılmalı, anadilde eğitim hakkı yasal güvenceye alınmalı, şartsız bir genel af çıkarılmalı, silahlar karşılıklı susmalı, köy koruculuğu ile Jitem ve kontr-gerilla dağıtılmalı, Kürdistani parti ve örgütler üzerindeki siyasi baskılar ve yasaklar kaldırılmalı."
Diğeri de Cumhurbaşkanı Gül'e açık mektup yayınlayan "Komkar"dan, yani "Kürdistan Dernekleri Birliği"nden: "Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesinin bir biçimi olan federal sistem, Türkiye koşullarında en gerçekçi çözüm olacak. Ancak çözüm konusunda farklı görüş ve önerilerin olması da doğal ve demokrasinin gereği. Esas olan şiddet ortamını sona erdirmek, bu görüş ve önerilerin özgürce tartışılabildiği bir iklim yaratmak olmalı. Özgür tartışma ortamının yaratılabilmesi ve kimi önyargıların kırılabilmesi için de, kuşkusuz geçmişte yapılan yanlışların dile getirilip giderilmesi ve güven artırıcı yasal ve psikolojik önlemlerin alınması gerekiyor."
Çözüm önerisine değil ama önerilerin özgürce tartışılabilmesi için "Güven artırıcı önlemler" talebine katılıyoruz.
Yarın AK Parti'de görev almış, belediye başkanı seçilmiş bir Kürt siyasinin "Kürt raporu"ndan alıntılar aktarıp bu konuyu noktalamayı düşünüyoruz.

YAZININ ASLI VE TAMAMI İÇİN:
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2009/08/20/kurtler_neler_istiyor_3

ERDAL ŞAFAK- KÖŞE YAZISI 2

Kürtler ne(ler) istiyor? (2)

DTP'nin ve Öcalan'ın Kürt sorununun çözümü çerçevesinde taleplerini ve beklentilerini dün irdeledik. Bugün Kürt aydınlarının görüşlerini gözden geçirelim.

Kürt kamuoyunda belli bir ağırlığa sahip Kemal Burkay kurucusu olduğu PSK'nın (Kurdistan Sosyalist Partisi) internet sitesi "Denge Kurdistan"da yer alan yazısında "Çatışma ortamının son bulması, PKK'nın silah bırakmasının sağlanması, siyasetin yolunun açılması bile -eğer gerçekleştirilebilirse- son derece önemli" diye özetlediği görüşlerini dün "Cihan Haber Ajansı"na verdiği mülakatta biraz açtı: "Biz çözüm olarak federasyon istiyoruz. Ayrıca Kürtçe eğitim dili olarak da kabul edilebilir. Fakat bunların bugünden yarına olmayacağını biliyoruz. Şu an Türkiye'de çatışma ortamının bitmesini, bu yolda adımlar atılmasını bile çok önemli buluyoruz. Önce silahlar susmalı, çatışma ortamı sona ermeli, PKK'nın silahlı adamları düze inmeli ve siyasetin yolu açılmalı. Yoksa federasyona ne Türk, ne de Kürt tarafı daha hazır değil. Bu mesele önce barışçı bir ortamda tartışılmalı."

Kuzey Irak ilhamı
PSK'da Burkay'ın görevini üstlenen Mesut Tek'e de kulak verelim: "Kürtler'in kollektif haklarını kullanmaları için, ayrı ve bağımsız devlet kurma anlamında, ayrılmaları bir zorunluluk mu? Eşitlik temelinde kurulacak bir federatif yapıda Kürtler kollektif haklara sahip olamazlar mı? Parlamento, hükümet, bayrak, marş, güvenlik kuvvetleri ve ulusal kurumlara sahip olarak, her iki lehçesi ile anadilimizi eğitim ve idari işlerde özgürce kullanarak, bugüne kadar bu hakları kullanan Türkler'le bir arada yaşamamız mümkün değil mi? Niye olmasın? Bence olur, hem de bal gibi..."
"Kürt entelijansiyası"nın önemli figürlerinden Yaşar Kaya ise, "Kurdistan Post" sitesinde yayınlanan yazısında "Kürtler ne istiyor" sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Öncelikle sorun bütün boyutları ile tartışılmalı. Kürtler'in bir bölümü 'Demokratik Özerklik'ten bahsediyor. (Not: Öcalan, DTP ve PKK'nın geliştirdikleri model) Demokratiği anladık, özerklik ne? Bizim okuduğumuz kitaplarda böyle bir siyasi kategoriye rastlanmıyor. Dikkati çeken bir konu da her Kürt parti veya örgütünün dillendirdiği Bask modeli, İrlanda modeli, İtalya modeli, Belçika modeli oluyor da Güney Kürdistan modelini ağızlarına bile almıyorlar. Biraz da güneye baksalar miyop olmaktan kurtulacaklar."

Ayrılmayı tartışanlar
Günay Aslan da "Ayrılma" konusunun özgürce tartışılmasını isteyenlerden. "Aktüel Bakış" sitesinde şöyle diyor: "Türkiye ya değişecek, ya da uçurumdan aşağı düşecek. Tercih elbette devleti yönetenlerin. Ancak daha değişmeden, gerçek manada demokratikleşmeden Kürtler'e 'Ayrılmak isterseniz sizi mahvederiz' demek doğru değil. Bu, ahlaken ve siyaseten meşru da değil." Sonra da ekliyor: "Siz önce bir değişin ve demokratikleşin; arkası gelecek. Gerçek manada demokratikleşme halinde ise Türkler ile Kürtler, şimdiye kadar dillendirilmiş bütün modellerin dışında, hayal bile edilemeyecek özgün bir çözüm bulabilecekler."
Sait Aydoğmuş da kulak verilmesi gereken Kürt aydınlarından. Ondan da bir alıntı yapalım: "Kişi olarak ben, bir ulusal sorunun çözümü sürecinde, birlikte kalıp kalmamanın keyfilik yerine belli koşullarda ulusal, uluslararası, bölgesel birçok etmene bağlı olduğunu bilsem de; hayalimde ve rüyamda hep ayrılmayı gördüm, göreceğim. Her Kürt'ün de özünde böyle rüyalar gördüğüne, göreceğine inancım tam."

Konuya devam edeceğiz. Ama aktardığımız görüşlerden de anlaşılacağı gibi, Kürt aydınlarının önemli bir bölümü talep çıtasını çok yükseğe koyuyor

YAZININ ORJİNALİ VE TAMAMI İÇİN:
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2009/08/21/kurtler_neler_istiyor_2

18 Ağustos 2009 Salı

GELECEK VAADEDENLER: NEMANJA MATİC



Nemanja Matic 01.08.1988 doğumlu Slovakya vatandaşı bir orta saha oyuncusu...1.94'lük boyuyla ve topa hakimiyetiyle izleyene Patrick Vieira'yı hatırlatmıyor değil.Tabi Vieira'nın tacrübesinin 10'da 1'ine bile sahip değil bu genç oyuncu ama o artık bir Chelseali ve pek yakında o da tecrübe eksiğini de kapatabilir...

Mevkisi:










ERİK HUSEKLEPP




1984 Doğumlu Huseklepp bir ofansif ortasaha oyuncusu,kanatlara yakın aldığı görevler kadar santrfor arkası da kullanılmış.Türk futbolunda onu benzetecek bir isim aranırsa bu özellikle Fenerbahçe'de oynadığı pozisyon itibarıyle Tuncay olabilir.Golcü özelliği çok fazla olmasa da mücadeleci ve hızlı bir oyuncu.Oyununu olgunlaştırısa hedefi olan Premier Lig'e gidebilir.Ancak fizik gücünü ve gol ve asist özelliklerini geliştirmek için biraz zamana ihtiyacı olmalı çünkü Ancoletti onu şüpheyle karşıladı ve Chelsea'nin bu sene transfer listesine olmasına rağmen hala imzalar atılmadı...
MEVKİSİ:



ERDAL ŞAFAK-KÖŞE YAZISI

Kürtler ne(ler) istiyor? (1)
Kürt sorununa çözüm Meclis çatısı altında aranacağı için diyalog sürecinde doğal olarak DTP bir adım öne çıktı.
Tabii DTP'nin "Muhatap" alınmasını istediği Öcalan ile örgütün Kandil'deki lideri Murat Karayılan'dı.

Ancak Kürt halkının temsili onların tekelinde değil. Hak- Par, KADEP gibi partiler, Tev-Kürd, Kürt-Der gibi sivil toplum örgütleri, Kemal Burkay, Abdülmelik Fırat, İbrahim Güçlü, Yaşar Kaya, Recep Maraşlı, Tarık Ziya Ekinci, Ruşen Aslan gibi Kürt aydınları da Kürt kamuoyunda ciddi bir ağırlığa sahipler.
Onlar da gerek "Açılım", gerekse "Çözüm" konusunda görüşlerini ve taleplerini seslendirmeye başladılar. Ama Kürt medyasında. Özellikle de internet sitelerinde. Oysa o görüşleri ve talepleri Türk kamuoyunun da öğrenmesi gerekiyor. Biz bu görevi üstlenmeye karar verdik. O nedenle köşemizi iki-üç gün bu konuya ayıracağız.
Derli toplu bir tablo ortaya koymak için önce DTP'nin çözüm önerilerini hatırlatalım. Bu öneriler iki paketten oluşuyor: Kamuoyuna açıklananlar ve Öcalan'a iletilenler.


DTP'nin kamuoyuna açıklanan önerileri şöyle sıralanıyor: 1- Sivil Anayasa hazırlansın. 2- Anayasa'da etnisiteyle ilgili ayrıntılara yer verilmesin, "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı" vurgusu öne çıksın. 3- Anayasa'daki anadil sınırlamaları ve eğitim hakkı önündeki engeller kalksın. Anadilin basınyayın ve sosyal-kültürel alanlarda, siyasal propagandada, kamu kuruluşlarında kullanımında karşılaşılan sorunlar çözümlensin. 4- Yerel yönetimler siyasal, ekonomik ve kültürel açılardan güçlendirilsin.
DTP'nin avukatlar aracılığıyla Öcalan'a ilettiği öneriler ise uzunca bir liste tutuyor ve kamuoyuna açıklananlara göre epey farklılıklar içeriyor: 1- Operasyonlar durmalı. 2- Türkiye'deki tüm farklılıklar Anayasa'da ifadesini bulmalı. Vatandaşlık, etnik değil coğrafi kimlikle tanımlanmalı. Anayasa'nın tüm maddeleri ırkçı ve tekçi zihniyetten arındırılmalı. 3- Muhataplık sorunu doğru çözülmeli. Kürt halkı ancak muhataplıkla ulusal ve siyasal bir tanıma kavuşabilir. 4- PKK'nın demokratik siyasete katılımı için yasal düzenlemeler yapılmalı, demokratik siyaset kanalları açılmalı. 5- Geri çekilme, Avrupa ülkelerine gönderme gibi gibi öneriler DTP'yi aşar. Bunlar işin muhatapları tarafından değerlendirilmeli. 6- Şiddet politikaları ve şiddet dilinden vazgeçilmeli. Devletin dilinde, literatüründe barış dili hakim olmalı. (Not: "Aknews" sitesinden alıntı yaptık.)

Ulus devlet ne olacak?

Görüldüğü gibi, DTP, Öcalan'a ilettiği önerilerde iki talebe ağırlık veriyor: Türkiye'nin ulus devlet modelinden vazgeçmesi ve PKK'nın siyasal yelpazede yerini alması.
Bu öneriler ne ölçüde etkili oldu bilmiyoruz ama Öcalan da ipuçlarını verdiği kendi çözüm parametrelerinde ulus devletin arkasından dolaştı: Kürtler'in kendi parlamentolarının, silahlı gücünün, eğitim sisteminin, diyanetinin, hatta milli takımının olacağı bir model ortaya attı. "Federasyon istemiyorum" dediğine bakmayın, önerdiği çözüm bal gibi Kuzey Irak, Bask ve Belçika modelleri karışımı bir şey. Yani her bölgenin kendi yönetimine sahip olması ve tüm bölgelerin temsilcilerinden oluşacak parlamentosu ve hükümetiyle bir üst, yani federal yönetimin de belli alanlarda (Savunma, dış politika, para-ekonomi gibi) yetkili kılınması...
Bakalım avukatların yarın açıklayacakları belirtilen "İmralı'nın çözüm planı"nın tam metninde bu konuya ne ölçüde yer verilecek, göreceğiz. Ancak bir şey kesin: Türkiye böyle bir modeli asla kabul etmez, edemez.
Diğer Kürt aydınlarının, siyasetçilerinin, partilerinin ve sivil toplum örgütlerinin "Çözüm"den ne anladıklarını da yarın aktaralım.

Yazının aslı/tamamı için www.sabah.com.tr

TSUBASA ROAD TO 2002 '' FİNAL BÖLÜMÜ''- SON BÖLÜM 52

Link: [52. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 51

Link: [51. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 50

Link: [50. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 49

Link: [49. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 48

Link: [48. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 47

Link: [47. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 46

Link: [46. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 45

Link: [45. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 44

Link: [44. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 43

Link: [43. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 42

Link: [42. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 41

Link: [41. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 40

Link: [39. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 39

Link: [39. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002-BÖLÜM 38

Link: [38. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 37

Link: [37. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 36

Link: [36. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 35

Link: [35. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 34

Link: [34. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 33

Link: [33. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 32

Link: [32. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 31

Link: [31. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 30

Link: [30. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 29

Link: [29. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 28

Link: [28. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 27

Link: [27. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002

Link: [26. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 25

Link: [25. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 24

Link: [24. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA RAOD TO 2002 BÖLÜM ''23!!''

Link: [23. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 21

Link: [21. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 20

Link: [20. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 19

Link: [19. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 18

Link: [18. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM ''17!!''

Link: [17. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 15

Link: [14. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 13

Link: [13. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 12

Link: [12. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 11

Link: [11. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002- BÖLÜM 10

Link: [10. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002- BÖLÜM 9

Link: [9. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 8

Link: [8. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR

TSUBASA ROAD TO 2002 BÖLÜM 7

Link: [7. Bölüm] Captain Tsubasa - Road To 2002 TR